ŞEHİT UZMAN JANDARMA ÇAVUŞ İBRAHİM ARMUT
OLAY TARİHİ : AĞUSTOS 1992
OLAY YERİ :TUNCELİ MAZGİRT ATAÇINAR
OLAYIN ŞEKLİ: PKK TERÖR ÖRGÜTÜNCE PUSUYA DÜŞÜRME
MEMLEKETİ: MERSİN ANAMUR
NASIL ŞEHİT OLDULAR 1
ŞEHİT UZMAN JANDARMA ÇAVUŞ İBRAHİM ARMUT
( 1992 TUNCELİ MAZGİRT ATAÇINAR)
Yıl 1991 sonu vatan borcu için kışlanın yolunu tuttum. Samsun Sahra Sıhhıye Er Eğitim Taburunda 3 aylık sıhhıye eğitimi sonunda 1992 Şubat ayının sonunda dağıtımım Tunceli İl Jandarma Komutanlığı Emrine atandı. O zamana kadar Doğu nedir? PKK nedir ? Tunceli neresidir hiç merak etmemiştim. Sadece TRT de o zamanlar yayınlanan Anadoludan Görünüm Programında Ertürk YÖNTEM anlatımıyla doğuda bazı çatışmaların yaşandığını, çatışmada yakalanan teröristlerin pişman olduklarını, öğreniyor güçlü devletimizin terör sorununu yeneceğini dinleyip duruyorduk.
Samsundaki acemi eğitimi esnasında sıhhıye olanların askeri hastanelerde hemşirelerle birlikte askerlik yapacağını söylüyorlardı. Ancak bizim sınıfımız Jandarma olması nedeniyle Jandarmaların Güneydoğudaki Karakollarda ve Komando Timlerine gönderileceği, çatışmalarda yaralanan askerlere ilk yardım yapacağımız söyleniyordu. Gerçekten de öyle oldu. Sınıfı Denizci, Havacı ve Karacı olanların birçoğunun dağıtımı Askeri Hastanelere olmuştu.
Dağıtımım Tunceli’ye çıktıktan sonra haritaya baktım Tunceli ili Türkiye’nin ortasındaydı. Yani Doğu ve Güneydoğuya uzaktı. Derin bir nefes aldım. Ama daha sonra bir arkadaşın getirdiği kitabı “adını yanlış hatırlamıyorsam ‘’bir asteğmenin Tunceli Hatıraları” olacak, bir nefeste okudum ve okuduktan sonra Tunceli’nin de tekin illerden olmadığını terörün orada da olduğunu öğrenmiştim.
On günlük iznin sonunda otobüsle Elazığ iline, oradan da Tunceli ye doğru yola çıktık. Elazığ’a kadar her şey hayatın doğal akışında devam ederken, Tunceli’ye doğru yaklaşınca Otobüs sık sık durduruldu, içeri giren silahlı askerler tarafından kimlik kontrolleri yapıldı. Akşama doğru Tunceli otogarına girildi. Otobüste dağıtım izninden gelen askerlerin yanında memur olarak da görev yapan ve izinden dönenlerde vardı. Giyim kuşam ve konuşmalarından yöre insanı olmadıkları hemen anlaşılıyordu. Ancak kimse kimseyle sohbet etmiyordu.
Benim gibi dağıtım izninden dönen birkaç arkadaşla otobüs mola verince karar almıştık. Otobüsten inince hemen kışlaya teslim olmayacak, çarşıda akşam saat 17.00 yi bekleyecek ve teslim olacaktık. Ancak otobüs terminale girince İnzibatlar bizi otobüsün kapısında karşıladılar ve ortalığın tekin olmadığını, hemen İl Jandarmaya gitmemiz gerektiğini, çarşıda gezmenin yasak olduğunu söylemeleri üzerine ve kışlanın yolunu tuttuk.
Mevsim kış ayı ortalık bembeyaz kar. Tunceli dediğin yer bizim kasabadan accık büyük. Ancak tepeleri var etrafta. Eski askerler, tepelerde Polis Özel Harekâtın bulunduğunu akşam olduğunda izli mermilerin havada uçuştuğunu anlattılar.
Akşam yemeğini yedikten sonra herkes hemşerisini buldu. Sohbetler başladı. İstanbul’da yaşayanlar hemen kaynaştı. O zamanın yöntemi galiba aynı İlden olan askerleri aynı yerde askerlik yaptırıyorlardı. Özellikle Tunceli de 1992 yılında ağırlıklı olarak Konya, Kars, Mersin ve İzmirliler çoğunluktaydı. Diğer illerden de asker vardı ancak ağırlık bu illerdendi. Hemen herkes kendi memleketinde olanla tanışıyor ve bir “toprak” muhabbeti başlıyordu. (askerlikte aynı memleketten olanlar biri birlerine “toprak” diye hitap ederler.) Birkaç İstanbullu yanıma gelerek uzun boylu olmam nedeniyle ehliyetimin olup olmadığını falan sordular. Niyetleri benim ismimi komutanlara verip Tunceli İl merkezinde kalarak komutan şoförü ve ya haberci yapmaktı. Ancak sınıfımın sıhhıye olduğunu öğrenince ‘seni burada tutmazlar “dış karakola” gönderirler’ diyerek benimle ilgilenmekten vazgeçtiler.
Tunceli İl Jandarma Komutanlığında yanılmıyorsam iki gün dağıtım için bekledik. Dağıtımlar belli olunca benim ismim “Mazgirt’e” gidecekler arasında okundu. İl Jandarma Komutanlığında beklediğimiz süre zarfında arkadaşlar ve tanıştığımız usta askerlerle sohbet esnasında hangi ilçenin daha rahat olduğunu, çatışmanın nerede olmadığını öğrenmeye çalışıyorduk. Burada “Ovacık ve Pülümür’e gitmeyin de nereye giderseniz gidin” oralar nispeten daha rahat olur. Ancak Ovacık ve Pülümür’de her gün çatışma çıkar diye söylediler.
O gün minibüslerle Mazgirt’e gittik. Kış ve kar burada daha fazlaydı. Mazgirt İlçe Jandarmada beklerken Komando bölüğünün koğuşlarında yatıyorduk. Buradaki kıdemli arkadaşlarla konuştuğumuzda da, Mazgirt’t e bağlı dış karakollar vardı. Bu karakollar arasında, Bulgurcular, Akdüven, Köprü ve Akpazar Karakolları konum itibarıyla Mazgirt’e yakın köy ve kasabalarda konuşlu olması, ulaşımın kolay olması terör olaylarının olmaması nedeniyle tercih sebebiydi. Ancak Akdüven, Ataçınar ve Darıkent Karakolları uzaklıkları ve terör olayları nedeniyle pek istenmiyordu ve oraya gideceklere nasihatler ediliyordu.
Nihayet seçmeler başladı. Önce beni Uzun boylu olmam nedeniyle Köprü Jandarma Karakoluna gidecekler arasına ayırdılar. Sonra kıyafetlerimden Sıhhıye olduğum anlaşılınca benim Köprü değil de Ataçınar Karakolunda görev yapacağım söylendi. Yaklaşık 10 kişi Ataçınar’a gidecekler arasına seçildik.
Mazgirt’te bulunduğumuz sürede diğer karakollar gidecekler. Karakollarına aynı gün gönderildiler. Bizler Ataçınar, Akdüven ve Darıkent’te gidecek olanlar ise beklemeye başladık. Bu arada her sabah erkenden sabah sporu yapıyor Mazgirt içerisinde Marşlar söyleyerek koşuyorduk. İlk defa orada gördüğüm Amasyalı Kasım Uzman Jandarma Çavuş bizlere bu sporu yaptırıyordu. (Sonra Kasım Uzman Jandarma Çavuşunda şehit edildiğini yıllar sonra öğrendim.)
Nihayet karlı yolların açıldığı ve konvoy tertip edileceği hazır olmamız istendi. Bizlere verilen G-3 Piyade tüfeklerini ve şarjörleri aldık. Araçlara silahlı teçhizatlı bindirildik. İlk defa mermileri silahın namlusuna sürdük. Her araca 7-8 kişi çantalarımızla birlikte bindirildik. En önde akrep denilen bir zırhlı araç arkasında 100 metre aralıklarla Land Rower Jipler Mazgirt’ten ayrıldık. Konvoy Önce Bulgurcular köyünde durdu. Burada bir yatılı bölge okulu vardı. Bu Karakolda bu okulu korumak için kurulmuştu. Bulgurcular Karakolunun askerlerini Karakola bıraktıktan sonra konvoy hareket etti.
Karlı yollardan dağlara doğru gidiyorduk. Araçta yanımızda konvoy emniyetinde olan askerler geçtiğimiz yerlerdeki daha önce meydana gelen çatışmalardan bahsediyorlardı. “Şurada konvoyu pusuya düşürdüler, şurada taciz yedik, v.b.” Kar kalınlığı yer yer iki metreye varıyordu. Dozerin yolun sağına soluna yığdığı karlar nedeniyle araçlar boylarınca karların arasından sırayla duman çıkararak gidiyorlardı. O ana kadar her şey yalan gibiydi. Bu sahneleri Vietnam filmlerinden hatırlıyordum. Ama bu bir film değildi. Yola devam ettik.
Darıkent ve Akdüven Karakollarının askerleri de bırakıldı. En son biz Ataçınar askerleri kaldık konvoyda. Son karakola doğru ilerlemeye başladık. Köylerin arasından Peri Suyunun kenarından dağları ve karları yara yara Ataçınar köyüne ulaştık. Ancak çevrede karakol görünmüyordu. Bir tek ev ve bir bakkal vardı.
Bizi bekleyen Jandarma Devriyesi Kar elbiseli, kar yanığından simsiyah olmuş Mehmetçiklerdi. Bir an “ulan bu zencilerin ne işi var burda” deyecektim ki karşımdaki asker Türkçe konuşuyordu. Ama kar yanığından zenci gibi kalmışlardı. Karakol nerede diye sorduk. “ Tepede, buradan görünmez” dediler.
Devriye Komutanı kendini tanıttı. Adı İbrahim ARMUT’tu. Hepimize hoş geldiniz dedi. O da yanmıştı kardan. Esmerceydi. Bizi gördüklerinde hepsinin gözlerinden mutlulukla parlıyordu. Kimisi terhis yaklaştığından, kimisi nöbet saatlerinin azalacağından kimisi de nedensiz seviniyorlardı.
Çantaları omuzladık. Karlı kaplı bir yokuştan tırmanmaya başladık. Her kesin çantası küçük bir dağıtım çantası. Benimkisi ise kocaman deri bir bavuldu. Tırmanırken zorlanıyorum. Hem silah teçhizat, hem bavul, yokuş çıkmamı zorluyor. Hemen arkamdan intikal eden İbrahim Uzman Çavuşun söylendiğini duydum. “Adama bak sanki tatile geliyor, yanına kocaman bavul almış” dedi. Çıka çıka çıktık karakola. Karakolun sadece çatısı görünüyor her taraf karlarla kaplıydı. Bu karakol U şeklinde yapıldığı için, U tipi Jandarma Karakoluydu deniliyordu. Karakolun çevresi mevzilerle çevriliydi. Mevzilere çıkan yollar kardan bir hendek içinde devam ediyordu. Sadece karakol çevresine çıkan mevzilerin yolu ve karakol giriş çıkışları birde irtibat hendeği açılmış her yer bembeyaz kar.
İlk günler yalnız nöbet tutmadık. Bir eski birde yeni asker nöbet tutmaya başladık. Daha sonraki günler tek başına nöbet tutmaya başladık. Nöbetler soğuktan bazen 20 dakikaya inerdi. Nöbetçi onbaşı devamlı mevzileri dolaşır ve çay dağıtırdı. Yavaş yavaş ortama ve bölgeye alıştık.
On gün sonra bizim karakol bölgesinde bir çatışma çıktı. Çatışmada 12 PKK’lı öldürüldü. PKK’lıların cesetleri bizim karakola getirildi. Helikopter pistine dizildi. İlk defa ölü bir PKK’lıyı orada gördüm. Artık bir savaşın içinde olduğumuzun, işin şakasının olmadığını idrak etmiştik.
Ben Timde görev yapmak istiyordum. Çünkü Tim her gün göreve çıkıyor operasyonlara katılıyorlar ve bizlere yaşadıkları olayları, köylerdeki kızların güzelliklerini anlatıyorlardı. İlk başlarda Time yazdılar. Ama birkaç gün sonra
Günler günleri, aylar ayları kovaladı. Bahar geldi, ardından yaz. Bu arada Şemdin SAKIK’ı, Doktor Baran Kod Müslüm DURGUN’u ve Yeşil’i öğrenmiş olduk. Doktor Baran Örgütün Dersim Bölge sorumlusuydu. Daha önceleri sol örgütlerden Partizan, TİKKO ve TKPML gibi sol örgütlerin silahlı propaganda yaptığı Dersim dağları artık PKK’nın da eylem alanıydı. Her gün bir terör olayı meydana geliyordu. Köy basmalar, muhtarları öldürmeler, devlete yakın ailelerin fertlerini öldürmeler, devlete ait araçların yakılması başlamıştı. PKK Tunceli de tozu dumana katmıştı.
Ataçınar Karakolu Bingöl-Tunceli-Elazığ Karakoçan üçgenindeydi. Bu üçgene o zamanlar şeytan üçgeni deniyordu. Çevrede meydana gelen çatışmaları telsizden takip eder, birlikler ve operasyon birlikleri arasındaki telsiz muhaberesine aracılık ederdim. Arazide olmasan da çatışmada olan Tim ve Unsur Komutanlarının teliz konuşmalarını takip eder, gelişmeleri Karakol Komutanına aktarırdım. Özellikle geceleri gizli kodlu mesajlar gelir, onları deşifre ederek mesaj defterine kaydeder karakol komutanına da bildirirdim. İstihbarat birimlerinden gelen duyumlarda genellikle Kıl Deresi, Şişik Ormanlarında bir grup PKK terör mensubunun bulunduğu eylem için hazırlık yaptıkları yazılırdı.

Karakolda 6 rütbeli vardı. Bir karakol komutanı, iki yardımcısı ve 3-4 Uzman Jandarma bulunurdu. O zamanlar Muharebe Güçlü Keşif Kolu adında iki adet devriye vardı. Bu devriyeler karakol bölgesinde dönüşümlü olarak keşif ve gözetleme ile akşam pusu ve dinleme görevleri yaparlardı. Gündüz keşif yapan tim akşam karakol emniyetini sağlar, diğer tim pusu ve dinleme için Karakolu hemen doğusundaki Karataş Tepeye çıkardı.
İki ve ya üç köyde telefon vardı. Askerler ve rütbeliler ailelerine telefon açmak için bu köylere devriyeler düzenlenir ve burada askerler parayla ve sırayla ailelerine telefon açarlardı. İbrahim Uzman Çavuşta bir telefon konuşmasında annesine Eylül ayında yıllık izine geleceğini söylemişti.
İbrahim ARMUT Uzman Jandarma Çavuş 1991 yılı 30 Ağustosta, Jandarma Okullar Komutanlığında mezun olmuş ilk görev yeri olan Tunceli Mazgirt’te göreve başlamıştı. Yaklaşık 11 aydır Ataçınar Karakolunda görev yapmaktaydı. Ara sıra nöbetçi olduğunda sohbet eder, kış aylarında soba başında ortak hayaller kurar, herkes memleket ve sıla özlemini dile getirirdi.
Terör azmış operasyonlar yoğunlaşmıştı. Dallıbahçe köyüne keşif için gittiğimizde yaşlı bir teyze “evladım her gece eve geliyorlar, ekmek istiyorlar, unum ekmeğim kalmadı, bunlarla baş edemez oldum” dedi. Sayılarını sorduğumuzda çok kalabalıklar 70 kişi varlar dedi. Kolay değildi. O yörede yaşayanlar için ihbar yapmak ölümü göze almaktı. Teyze ölümü göze alarak Jandarmaya sığınmıştı.
Yaşlı teyze yarı yamalak Türkçe biliyordu. Gençlerin tamamı Türkçe biliyordu. Ancak ihtiyarların bir kısmı Türkçe bilmiyorlardı. Bu durumda Karslı ve Ağrılı arkadaşlarımız devreye girerler tercümanlık yaparlardı. Gerçi Tunceli de yaşayanlar Zazaca Ağrı ve Karsta yaşayanlar Kırmançı lehçesinde konuşuyorlardı. Genel anlamada tam olarak anlaşamamakla birlikte, sorunları çözmede ve iletişim kurmada işe yarıyorlardı.
Ağustos sıcağı başlamış, Ovacık ve Pülümür’de çatışmalar yoğunlaşmıştı. İl Merkez dış karakolunda görevli Trabzonlu bir asker izne giderken yolu kesilmiş ve PKK’lılar tarafından kaçırılmıştı. Araç konvoy güzergâhlarında mayınlar bulunmuştu.
Ataçınar Karakolunun erzağı, meyve sebze Elazığ Karakoçan’a günlük giden köy minibüsü ile Karakoçan’dan sağlanırdı. Karakoçan’dan yaz aylarında ekmek ve karakol ihtiyacı gelirdi. Kış aylarında ekmeğimizi de kuzine fırınlarda kendimiz yapardık. İşte bu erzak getiren aracı da karakola erzak taşıyorsun diyerek 1992 yazında yaktılar. Güleç köyünde bir köylü kızını köye gelen askerlere iyi davranıyorsun diyerek öldürdüler. Akdüven mıntıkasında Mazgirt’in bir köyünde köy muhtarı ve ailesini çoluk çocuk demeden 11 kişiyi katlettiler, evlerini yaktılar. Bizim karakol mıntıkasında ağaç kesimi yapan ve ağaç taşıyan işçiler ile kamyonları esir aldılar. Daha sonra kamyonları yakarak işçileri serbest bıraktılar. Ağustos ayı sıcak başlamıştı. Hozat Jandarma Komando Taburu uzun süre bizim karakolda kalarak arama tarama, pusu görevleri icra etmişler ancak sıcak temas sağlanamamıştı. Hozat Komando Taburu başka bir bölgeye gidince bizler karakolda baş başa kalmıştık.
20 Ağustos sabahı bir Jandarma Timi, Muhabere Güçlü Keşif Kolu görevini yapmak üzere Alhan ve çevre köylere devriyeye çıktı. Timde Komutanı, Jandarma Astsubay Turan İMRAK, görevli unsur Komutanı Uzm.J.Çvş İbrahim ARMUT’tu. Gündüz keşif görevini yapan tim akşamda saat 21.00’e kadar Ziyaret Tepe de Gözetleme ve Dinleme görevi ifa edecekti. Sabah göreve çıkan Tim akşam saatlerine doğru bulunduğu Alhan köyünden çıktığını, keşif gözetleme yapacağı Ziyaret Tepeye doğru intikale başladıklarını telsizle bana bildirdi.
Ziyaret Tepe Ataçınar Jandarma Karakolunun hemen Kuzey Batısında 4-5 km. mesafede yüksekçe bir tepeydi. Bu tepeye çıkıldığında, Batısındaki Şişik Ormanları, Kuzeyindeki Kıl Deresi sırtları ve Ataçınar köyü ile Derik mezrası gözetleme alanında kalır, bayağı geniş bir bölgeyi gözetleme imkânı sağlardı. Tepenin hemen yamaçlarında bir ev vardı. Timin intikali Karakoldan net bir şekilde görünüyordu. Yamaçtaki eve vardıklarında mola verdiler. 20 dakika molanın ardından tekrar intikale başladılar. Bu arada bizde karakol içtima alanından timin intikaline net olarak görüyorduk. Ben el telsizi ile irtibat sağlıyordum. Hemen telsiz odasının dışında büyük telsizden gelen çağrıları da dinlemeye çalışıyordum.
Tim tepeye 25-30 metre yaklaşmıştı ki yoğun bir silah sesi gelmeye başladı. Arkasından patlamalar oldu. Derhal durumun ne olduğunu sordum bir iki dakika yanıt alamadım. Karakolun kodu o zaman 36 60 tı. Tim Komutanı 36 62, İbrahim Uzman Jandarma Çavuşun kodu da yanılmıyorsam 36 65 ti. Sırasıyla hem tim komutanına hem de Unsur komutanına çağrı yaptım. Hiç birisi cevap vermedi. Çağrılara devam ederken bir taraftan da Karakol komutanı ve diğer time haber verdim. Turan Astsubay heyecanlı bir şekilde pusuya düştüklerini, çatışmanın devam ettiğini bildirdi. Silah sesleri devam ediyordu. G-3 ve Kaleşnikof seslerinin sesinden tanıyorduk. Bu arada ben hemen İl Jandarma Komutanlığına çatışmayı haber verdim.
Bir yandan İl Jandarma komutanlığı ile çatışmanın çıktığı yer koordinatlarını, çatışmada olan timin telsiz kodunu İl Jandarmaya bildiriyordum. Turan astsubaya her hangi bir olumsuz durumun olup olmadığını sordum. O da devamlı 36 65 e çağrı yapıyor ancak cevap alamıyordu. Bende telsizle 36 65 e çağrı yaptığımda çağrılarım cevapsız kalıyordu. Birkaç dakika sonra Turan astsubay telsizle 65’in “Anıt” olduğunu bildirdi. “Anıt” o zaman şehit oldu anlamına geliyordu.
Görevdeki timin pusuya düştüğünü öğrenen karakoldaki tim derhal hazırlandı. Karakol Komutanı Hasan astsubay komutasında hızlı bir şekilde karakoldan çıkarak ve koşarak çatışma bölgesine yetişmeye çalışıyorlardı. Bu timde görevli o zaman uzman jandarma olup daha sonra astsubaylığa terfi eden ve İbrahim uzman jandarma ile aynı ilden yani Mersin ilinden olan Bayram DİLMAÇ uzman jandarmada koşarak karakoldan çıktı. Bende bu arada hem çatışmadaki timin son durumu, hem yardıma giden timinle irtibat kuruyor son durumları hakkında bilgi alıyor, bu bilgileri de İl Jandarma telsiz başındaki komutana bildiriyordum.
Çatışma davam ederken Turan astsubay durumun kritikliğinden sağlıklı telsiz konuşması yapamıyordu. Silah sesleri gelmeye devam ediyordu. Ancak benim bazı bilgileri almam gerekiyordu. Başka şehit ve yaralı var mıydı? Teröristler kaç kişiydi? Teröristlerin kaçış istikameti neresiydi? Öğrendiğim bilgileri derhal yukarıya bildiriyordum.
Çatışma yaklaşık 20 dakika sürdü ve teröristler Ziyaret Tepenin kuzeyindeki ormanlık alana doğru kaçmışlardı. Çatışmadaki Tim tepeye çıktığında takviye giden timde yardıma yetişmişti. Ancak teröristler çatışmadan sıyrılarak, havanın kararmasından da faydalanarak kaçmışlardı.
Hava kararmaya yakın Tunceli Jandarma Bölge Komutanlığı Özel Harekât A timleri helikopterle karakola indi. Kısa bir durum değerlendirmesinden sonra teröristlerin kaçabileceği yere pusu atmak için karakoldan yola çıktılar. Bu arada çatışmaya giren timde şehidimizi karakola getirmeye çalışıyordu. Tim saat 23.00 te karakola girdi. Timdeki görevli askerler ve bilhassa Bayram DİLMAÇ, Şehit İbrahim ARMUT’u omuzlarında karakola kadar taşımışardı. Herkesin morali sıfırdı.
Bu arada Tunceli İl Jandarmadan devamlı anonslar geliyor son durum hakkında bilgi alıyorlardı. Çatışmaya giren timin şehitle birlikte karakola ulaştığını öğrendiklerinde, şehidin yaz sıcağından etkilenmemesi için banyoda bekletilmesi ve üzerine çarşaf serilerek devamlı su ile çarşafın ıslatılması isteniliyordu.
Bu işlemi yapmak bana düşmüştü. Sabaha kadar karakolun banyosunda bana söylenen işlemi yaptım. Bu arada şehidin neresinden vurulduğuna baktım. Yüzü sağlamdı. Tam göğüs hizasından yanılmıyorsam bir mermi ile vurulmuştu. Yakından ve nişan alınarak yapılan bir atıştı. Yaptığımız değerlendirmeye göre ve Tim çavuşu Naim Onbaşıyla yaptığım konuşmada, en önde İbrahim Uzman Çavuşla kendisinin yan yana bulunduğunu, zirveye 25-30 metre kala ateşe maruz kaldıklarını, kendisinin sağa mevzi aldığını bu arada İbrahim Uzman Çavuşunda yere düştüğünü gördüğünü, muhtemelen ilk mermide vurulduğunu söyledi.
Ertesi gün pusu yeri gündüz gözüyle incelendiğinde, teröristlerin uzun bir süre buradan karakolu gözetledikleri ve eylem yapma hazırlığında oldukları, terörist kalıntılarından ve emarelerden 1-2 gündür bu tepede bulundukları değerlendirilmişti.
Sabah hava ağarınca helikopterler gelmeye başladı. İl Jandarma Komutanı, Jandarma Bölge Komutanı ve Karargâh subayları karakola geldiler. Şehit İbrahim ARMUT sarı bir ceset torbasına kondu. UH-1 helikopterine taşındı. Şahidimizden kan damlamaya devam ediyordu. O anlar halen gözümün önüne gelir. Şehidimiz kanıyla vatan topraklarını suluyordu. Helikopter karakoldan havalandığında dağların arasında kayboluncaya kadar hepimiz nemli gözlerle gökyüzüne baktık.
Gerisini ailesi biliyor..................
Bu olaydan sonra 5 ay daha Ataçınar Karakolunda görev yaptım. Zor bir beş ay olmuştu. Çatışma dediğin iki kurşun sesi, iki patlama, ama arakasında bıraktıkları her çatışma bir acı, her çatışma bir trajedi.
Bu gün 20 yıl önce o pusuyu kuran teröristlerden acaba kaçı hayatta merak ediyorum. Ama Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacak. Sonsuza kadar yaşaması için daha kaç şehit vermemiz gerekiyor? Bu gün Milletimize bu acıları yaşatanlar yok olmaya mahkûmlar. O gün bu pusuyu atanlar Ziyaret Tepeye bayrak mı diktiler? Kaçı yaşıyorlar? Kaçı kurda kuşa yem oldular? Kaçı örgüt içi infaza mahkûm oldular. O Çatışma emrine veren sözde, Dersim Eyalet sorumlusu Doktor Baran Kodlu eşkıya Müslüm DURGUN geberip gitti. O emri veren Şemdin SAKIK cezaevinde çürüyor. Ama şehidimizin devrettiği bayrak elden ele nesilden nesile aktarılıyor. Dün Tunceli dağlarında, bu gün Dağlıca da, Yarın Aktütün de dalgalanmaya devam edecek.
20 yılında acılarını tazelediğim başta şehidimizin ailesi ve tüm şehit ailelerine başsağlığı dilerim.
Süleyman EGE
22.06.2012