İnsanlığın var oluşundan beridir su hayati öneme sahip olmuştur. Sudan sebeplerden savaşlar çıkmış, su üzerinden gidilerek yeni kıtalar fethedilmiştir.
Dünyamızın 4/3 su ile kaplıdır. Ancak bu suların % 97,5’i denizlerde ve okyanuslardaki tuzlu sudur. Tatlı Su kaynakları toplam su varlığının % 2,5’i kadardır. Bununda % 90 kutuplarda, nehirlerde ve göllerdedir. Biz insanlara kalan % 10’luk tatlı sudur.
Birleşmiş Milletler göre kişi başı su tüketimi 4.000-8000 m3 olan ülkeler su zengini, yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2.000 m3’ten daha az olanlar su azlığı, yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.000 m3’ten daha az olan ülkeler su fakiridir.
Devlet Su İşleri verilerine göre Türkiye’de kişi başına yıllık su tüketimi 1.519 m3’tür.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmüştür.
Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.120 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisi ile su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkündür.
Bu rakamlara Afganistan, Pakistan ve Suriye iç savaşından kaçarak ülkemize sığınan 4.000.00-5.000.000 sığınmacılar dahil edilmemiştir. Bu duruma göre 2030 yılına gelmeden su fakiri ülke olacağız.
Ayrıca bütün bu tahminler mevcut kaynakların 15 yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecektir. Bu sebeple Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akılcı kullanılması gerekmektedir.
GÜVENLİK VE SU İLİŞKİSİ
SU SAVAŞLARINA HAZIR MIYIZ?
Sınır aşan sular devletler arası itilafların başında gelmektedir. Türkiye’nin başlıca nehirleri (Dicle-Fırat) ülkemizden doğup komşu ülkelerin sınırından denizlere dökülmektedir.
Türkiye’nin, sınır aşan sulara müdahale ederek GAP projesini hayata geçirmesi ile PKK’nın ortaya çıkmasında bir bağlantı mutlaka vardır. Yıllarca PKK’nın komşu ülkeler tarafından desteklenmesi ve liderlerinin bu ülke topraklarından örgütü yönetmesine izin verilmesinin sudan sebepler olduğu aşikârdır.
PKK’nın 2015 yılındasözde “Barış Sürecinin” devam etmesi için öne sürdüğü şartlardan bir tanesi de, DSİ tarafından yapılan Silvan Baraj inşaatının durdurulmasıdır. Çünkü devlet kendisini terörden korumak ve Güneydoğulu vatandaşların refah seviyesini artırmak için barajlar ve sulama tesisleri yanında, sınır hatlarına “Güvenlik Barajları” da inşa etmiştir.
Şırnak ve Hakkari İlerinde DSİ tarafından 10’a yakın Güvenlik barajı inşa edilmiştir. Buradaki amaç sınırlardan kaçak giriş yaparak karakollarımıza ve vatandaşlarımıza saldıran teröristlerin geçiş yapmalarının önüne geçmektir.
Bütün buna benzer sudan sebepler yaklaşan 3. Dünya Savaşın adeta habercisidir. Bilinenin aksine 3. Dünya Savaşı Petrol’den değil sudan çıkacaktır. Çünkü insan Petrolsüz yaşayabilir ama susuz asla.
Birleşmiş Milletler Unıcef verilerine göre aslında şu anda bile bir su savaşını varlığından söz etmemize neden olmaktadır.
Dünya’da 1.400.000.000 (bir buçuk milyara yakın) insan tatlı su kaynaklarına ulaşmakta güçlük çekmektedir. (www.unicef.org
). Bu rakam 1. Dünya Savaşındaki Dünya nüfusuna tekabül etmektedir.
Unıcef’e göre 2032 yılında Dünya nüfusunun yarısı tatlı su kaynaklarına ulaşmakta güçlük çekecektir. (www.who.org
)
Kirli su, tüm dünyada sıtma, AIDS, savaşlar ve trafik kazalarının toplamından daha çok sayıda çocuğun ölümüne neden oluyor (www.who.org
).
BOLİVYA’DA HALKIN YAĞMUR SUYUNU BİRİKTİRMESİ YASAK. Çünkü hükümet tatlı su kaynaklarını özelleştirdiği için çok uluslu şirketler tarafından tüm tatlı su kaynakları satın alınmış. Halkta çareyi yağmur suyu toplamakta bulmuş. Hükümet halkı yağmur suyu toplamasını yasaklamış.
HİNDİSTAN’DA SU KAYNAKLARI SİLAHLI ADAMLAR TARAFINDAN KORUNUYOR.
SUYUN AYAK İZİ, SANAL SU YA DA SAKLI SU
Bir insanın günlük su ihtiyacı ne kadardır diye sorsak? Alacağımız cevap 2-3 litre olacaktır. Çünkü ilk akla gelen içmek için ihtiyaç akla gelmektedir. Tony Allen isimli bir bilim adamın 1993 yılında geliştirdiği bir formül ile “suyun ayak izi” veya “sanal su” ya da “saklı su” hesaplanabiliyor. Kısacası Ülkemizde henüz bilinmeyen bir terim olan “sanal su” hesaplaması ile bir mal ve hizmetin tüm üretim aşamalarında ihtiyaç duyduğu su hesaplanabiliyor.
Örneğin siz bir tişörtü aldığınızda o tişörtün tüm üretim aşamalarında harcanan su yaklaşık olarak 20 tonu bulmaktadır. Bu hesaplamaya göre tarladaki pamuğun su ihtiyacı, pamuğun iplik haline getirilmesindeki su ihtiyacı, ipliğin kumaş haline gelmesindeki su ihtiyacı, baskısı, boyası vb. tüm aşamalarındaki su ihtiyacı hesaplanıyor.
Her gün tükettiğimiz gıdalar, giydiğimiz tişört veya kullandığımız cep telefonu bir akarsu havzasındaki su kullanılarak üretiliyor. Bu anlamda, suyun tarımsal ve endüstriyel ürünlerdeki gizli boyutuna bakarsak, su ayak izi değerlendirmesi, sadece yaşam biçimimiz için ne kadar su gerektiğinin tam bir resmini çizmekle kalmıyor; ekonomimizin su kaynaklarıyla ilişkisini hem mekânsal hem de zamansal boyutlarıyla anlamamızı sağlıyor."
Bu hesaplamaya göre bir insanın günlük su ihtiyacı 5500 litreyi buluyor.
Örneğin bir fincan kahvenin su ihtiyacını sorsak alacağımız cevap 200 ml. Olacaktır. Oysa bir fincan kahvedeki sanal su miktarı 240 litredir. Bunun gibi günlük kullandığımız gıda ve birçok eşyanın üretim aşamasında harcanan sanal su miktarı tahminlerimizin üzerindedir.
Yani anlayacağımız, su tasarrufu yapmak için sadece musluğu kısmak yetmez, bunun yanında tüm israflardan kaçınmamız gerekiyor.
Bir dilim ekmeği çöpe atmak, litrelerce suyu çöpe atmaktır.
Bir tas pirinç pilavını çöpe atmak, yine litrelerce suyu boşa harcamaktır.
Bu yazıyı okuyup yorumlarken bile harcadığımız sanal su, saklı suyu düşünün. Eğer bir bilgisayardan bu yazıyı okuyorsanız o bilgisayarın üretim aşamasındaki saklı su, bilgisayarın çalışmasını sağlayan enerjinin üretim nakil ve dağıtım aşamalarında da sanal su harcıyoruz.
GÜNLÜK KULLANDIĞIMIZ GIDA VE EŞYALARDA NE KADAR SU SAKLI (LİTRE)
Bir porsiyon pilav 95 litre Bir tost 150 litre Karışık salata 490 litre Bir fincan kahve 140 litre Bir bardak çay 35 litre Bir dilim ekmek 40 litre 100 gramlık bir patates 25 litre 100 gramlık bir elma 70 litre 125 ml’lik bir kadeh şarap 120 litre 200 gramlık paket patates cipsi 185 litre 40 gramlık bir yumurta 135 litre 70 gramlık bir domates 13 litre 100 gramlık portakal 50 litre 1 kg sığır eti 16 bin litre 1 hamburger 2 bin 400 litre Bir çift deri ayakkabı 8 bin litre Bir A4 kağıt 10 litre 2 gramlık bir mikroçip 32 litre
SU İNSAN VE DOĞA İÇİN VAZGEÇİLMEZDİR.
Bundan yüz yıl önce Konya’da halk derelerden aldığı suyu küplerde bekleterek tüketmekteydi. Sağlıksız ve kirli su nedeni ile çocuk ölümleri ve salgın hastalıklar doğal afet seviyesindeydi. Tifo, sıtma v.b. salgın hastalıklar çok yaygın ve insan ve çevre sağlığını tehdit ediyordu.
Bu gün devletimiz su yönetimi konusunda yeterli tedbirleri almaktadır. Konya ölçeğinde baktığımızda DSİ’nin son yıllarda yaptığı yatırımlarla Toros Dağlarından doğarak, Akdeniz’e dökülen akarsuların önüne barajlar yaptı. Bu barajlarda biriken suların yönü çevrilerek suyun yönü değiştirildi. Buradan elde edilen suyun bir kısmı tarımsal sulamada bir kısmı da Konya şehrinin içme ve kullanma suyu olarak kullanılması planlandı.
Konya Ovası Kapalı bir havza konumda olması ve yeterli su kaynakları ile beslenmemesi nedeni ile Konya Ovasında Tarımda kullanılan suyun bir kısmı yeraltı sularından karşılanmaktadır. Yeraltı suları aşırı ve kontrolsüz kullanımı nedeni ile her yıl 2 metre çekilmektedir. Bundan 30-40 yıl önce birkaç metreden elde edilen yeraltı suları artık yer yer 200-250 metreden elde edilmektedir.
Meke Gölü Karapınar/KONYA
Yeraltı sularının aşırı çekilmesi nedeni ile başka çevre sorunları ortaya çıkmaktadır. Karapınar ve Çumra İlçelerinde Obruklar oluşmakta, Dünyanın nazar bocuğu olarak adlandırılan Karapınar Meke Gölünde sular çekilmekte nazar boncuğu rengini kaybetmekte, göçmen kuşların uğrak yerleri olan sulak alanlar yok olmaktadır.
Obruk Oluşumu Konya/Karapınar
Ayrıca Tuz gölünün tabanından toprağa karışan tuzlu su, toprağın tuzlanmasına neden olmakta ve bu bölgede tarım alanlarının yok olmasına neden olmaktadır.
Yeraltı sularının hoyrat kullanılmasının önüne geçmek için yapılan çalışmalar bir türlü istenilen seviyeye gelememektedir. Konya kapalı havzasında bu sorunun çözülmesi için 2013 yılında ruhsatlı su kuyularına Otomatik Sayaç Okuma Sitemi (OSOS ) takılmasını zorunlu hale getiren yasal düzenleme yapıldı.
Ancak çiftçinin “kuyularımıza kota konulacak” algısı yüzünden bir türlü hayata geçirilemedi. Çiftçilerin tarımsal sulamada kullandığı yeraltı su kuyuları, DSİ tarafından ruhsatlandırılmaktadır. Bu kuyulara “YAS Kullanma Belgesi” verilmektedir. Bu yasal düzenleme ile ruhsatlandırma aşamasında OSOS taktırma zorunluluğu getirildi.
Obruk Oluşumu Konya/Karapınar
OSOS’a göre teknik fenni mesuller yapacakları hesaplama ile yeraltı suyu ile ne kadar arazi sulanacak, bu arazinin ne kadar suya ihtiyacı var, bu su ne kadar enerji ile karşılanacak hesaplaması yapılarak, otomatik sayaca ihtiyaç olan suyu çekeceği kadar enerji yüklemesi yapılıyor.
Bu konu çiftçiler tarafından “suya kota” getiriliyor diye anlaşılıyor. OSOS’a geçmek yerine farklı metotlar ile tarlasını sulamanın yoluna bakıyor. Bu metotların birçoğu yasal olmayan metotlar. Örneğin tarlasına “Tarımsal Depo Ruhsatı” alarak bu depoya bağlanan enerji ile YAS kullanma Belgesi olmayan derin kuyusundan su çekmektedir. Diğer bir yöntem ile de güneş enerjisinden veya pancar motorundan enerji temin ederek derin su kuyusundan su çekmektedir.
Devlet Su İşleri kamu kaynaklarını kullanarak inşa ettiği sulama tesislerini bu kooperatif ve birliklere devretmektedir.
Devlet İmar alanlarında, Sulama Birlikleri ve Sulama Kooperatiflerinin sulama sahalarında kalan tarım alanlarında derin sondaj kuyusu açılmasına izi vermiyor. Fakat buralarda da izinsiz açılan derin su kuyularına rastlamak mümkün.
Çünkü Birçok Kooperatif ve Sulama Birliği yönetimsel sorunları nedeni ile atıl halde bulunmaktadır. Bu nedenle çiftçi sulu tarım yapabilmek için kendi yöntemlerini kullanarak çareler aramaktadır. Bu çarelerde genellikle yasal olmayan derin su kuyusu açmak olmaktadır. Konya Ovasında yasal izinli su kuyularının 5 katı kadar yasal izinsiz derin su kuyusu bulunmaktadır. İzinsiz olarak açılan derin sondaj kuyusu açanlara yüklü miktarlarda idari para cezaları yaptırımları uygulanmaktadır.
Son yıllarda devlet vahşi sulama, salma sulama yerine, çiftçilere damlama ve yağmurlama sulama yöntemlerini kullanmaları yönünde teşvik etmektedir. Bu yöntemlerin yanında milli tarım politikasının stratejik olarak ele alınması gerekmektedir. Güney Amarika ülkesi olan Şili’de ülkeye izin tohum getirmek ve tohum çıkarmak ağır müeyyideler gerektirmektedir. Şili’ye giriş çıkışlarda detaylı aramalar yapılmaktadır.
Bizim ülkemiz ise bu konuda yol geçen hanıdır. Ülkemizin flora ve faunasının farkında değiliz. Anadolu’da bulunan endemik türler kıta Avrupasının tamamında bulunmamaktadır.
Ama bizler bunun ne kadar farkındayız. Bu endemik türlerin korunması ve nesli tükenmekte olan yaban hayvanlarının yaşam alanlarının korunması içinde su hayattır.
Türkiye açısından son derece şeker pancarı stratejiktir. Ancak tarım politikalarının yanlışlığı yüzünden ülkede en az su bulunan ve yıllık yağış ortalamasının en az bulunduğu İç Anadolu’da 7 adet şeker fabrikası bulunmaktadır. Konya Şeker Fabrikası, Ilgın Şeker Fabrikası, Afyon Şeker Fabrikası, Ereğli Şeker Fabrikası, Ankara Şeker Fabrikası, Kayseri Şeker Fabrikası, Bor Şeker Fabrikası. Şeker pancarının suya ihtiyacı diğer tarım ürünlerine göre daha fazladır. Yine aynı şekil mısırında suya ihtiyacı daha fazladır. Devlet tarafından çiftçilere uygulanan süspansiyonların mevcut ihtiyacın yanında ülkenin yağış ve su rejimine göre uygulanması kaçınılmazdır.
TAHIL AMBARI KONYA OVASI VE TARİHTEKİ SULAMA ÇALIŞMALARI
Konya Ovasının suya kavuşturulması için geçmiş dönemlerde de çalışmalar yürütülmüştür.
Bunlardan en bilineni Anadolu-İstanbul-Bağdat Demir yolunu yapan Alman Hönkem Firmasına yaptırılan Konya Ovası Sulama projesidir.
Proje kapsamanda, Beyşehir Gölünün suları, açılan bir kanal vasıtası ile Suğla Gölüne, oradan da Bozkır Mavi Boğaz üzerinden Çarşamba Çayı (Ulu Çay) mansabından Konya Ovasına akıtılmıştır. 1903 Yılında Proje çalışmaları sonucunda, 1908 yılında inşasına başlanmış, 1913 Yılında tamamlanan sulama tesisleri Almanlar tarafından 5 yıl işletilmiştir.
Konya Ovasını sulama işi birçok açıdan incelenmesi gerekli bir husustur. Bu konuyla ilgili birçok hikâye ve şehir efsanesi bulunmaktadır. Sulamanın tarihi açısından önemli yer tutan bu su efsanelerinin en başında “Kuru Kafa Mehmet Efendi” efsanesi bulunmaktadır.
Mavi Boğaz Eski Hali
Efsaneye Göre; Kuru Kafa Mehmet Efendi Konya İli, Karatay İlçesi Hayıroğlu Köyünde emekliliğine yaşayan bir Osmanlı memurudur. Karaman’da Nahiye Müdürlüğü yapmış Osmanlı devlet bürokrasisinde bulunmuştur.
Konya Ovasında Rumi 1290, Miladi 1872-73 ve 1877 yıllarında ağır kurak hüküm sürmüş, kuraklık ve salgın hastalıklar nedeni ile toplu insan ve hayvan ölümleri meydana gelmiş insanlar hayvanlarına yedirecek saman bulamamış topraktan yapılmış evlerinin kenarında ki kamışları yedirmişler, birçok insan köylerini terk ederek başka yerlere göç etmişlerdir.
Kuraklığa bağlı kıtlık o kadar etkili olmuş ki, bölgede bugün bile hızlı yemek yiyen birini görseler “doksan kıtlığından mı çıktı?” denmektedir. Kuraklığın toplumun zihninde ne kadar iz bıraktığı toplum tarafından unutulmadığı ortaya çıkmaktadır.
Kuru Kafa Mehmet Efendi bu kuraklığa çare bulmak için projeler geliştirmiş yiğit bir Anadolu insanıdır. Yaptığı dahice çalışmalar nedeni ile adeta döneminin Çarıklı Erkânıdır.
Yürüttüğü çalışmalar ve projeler arasında Çumra İlçesinin, Suğla Köyleri olarak anılan ova köylerinin tarımsal su ihtiyacını karşılamak üzere bugün Alemdar Regülatörünün bulunduğu yerde kontrolsüz gelen Çarşamba Çayının önüne setler kurarak, suyu kontrol altına almıştır. Sille Taşların da kullanıldığı bu set ile Suğla Köylerine suyu eşit taksim yapmış ve köylülerin sempatisini ve güvenini kazanmıştır.
Kuraklığın ve kıtlığın çaresine bakmak için bir sabah asasını eline alarak suyun kaynağına ulaşmak için yollara düşmüştür. Bugün kü Apa Barajının bulunduğu vadiden Çarşamba Çayının yatağını takip ederek güneşin battığı yere, suyun kaynağına doğru yürümüştür. Günlerce süren keşif yürüyüşünde ayağında çarık, elinde baston Bozkır Mavi Boğaz (Mavi Kanyon)’a kadar gelmiş burada gelen suyun çatallaştığını görmüştür.
Beyşehir
Mavi Boğaz 2013 (Mavi Kanyon) Bozkır/KONYA
Çatalın bir ucu Toros Dağlarının Kuzey yamaçlarında Bozkır-Karacahisar Köyünün yakınlarında bulunan Aygır Dibinde ki (Aygır Gediği) Çarşambanın Çayının çıkış noktası, kaynağıdır.
Çarşamba Çayı Aygır Dibinden doğarak kışın yağışlı aylarında çeşitli kollardan gelen sularla birlikte Konya Ovasına, buradan da Tuz Gölüne kadar bir akış meydana getirmektedir. Ancak yaz aylarında mansabında bulunan arazileri sulayacak ve değirmenleri çalıştıracak kadar azalmaktadır. Kimi yazlarda tamamen kuruduğu da olmuştur. Normal mevsimlerde özellikle Eylül ve Ekim aylarında en az seviyeye ulaşmakta ve belli bir yerden sonra da kurumaktadır. Kuru Kafa Mehmet Efendinin keşif için çıktığı Ekim ayı Çarşambanın en cılız olduğu aydır.
Çarşambanın Mavi Boğazdan gelen diğer kolu, 19 km.lik Mavi Kanyonu takiben Balıklıova Köyü yakınlarından Suğla gölüne uzanmaktadır. Suğla Gölü tamamen dolduktan sonra, aynı kota geldiği zaman fazla suyunu Mavi Boğaz Kanyonundan Çarşambayı Çayına katmaktadır.
Ancak Soğla Gölünde, Avrana Köyü (Çatmakaya) önlerinde bulunan düdenlerden kaçan sular Soğla Gölünün yükselmesine engel olmaktadır. Dolayısı ile yağışların çok olduğu yılar ve mevsimlerde göl yükselince Mavi Kanyona su akmaktadır.
Tabiatın bu doğa olayı nedeni ile yağışlar çok olduğu yıllarda Suğla Gölü dolmakta çevrede yaşayan köyler balıkçılıkla geçimlerini sürdürmektedir. Yağışların olmadığı yıllarda ise meydana çıkan verimli toprak civar köyler için uygun tarım alanına dönüşmektedir. Bu nedenle yakın tarihte göl oluşmadığı zamanlarda çevre köyler birbirleri ile “Suğla Savaşları” yapmışlar, çok koç yiğit bu savaşlarda hayatını kaybetmiş, nice ekin yığınları bu savaşlarda yanmıştır.
Çevrede yaşayan halk bu durumu “Suğla yedi yıl göl olur balık verir, yedi yıl toprak olur ekilir ekin verir.” Diyerek kanıksamışlardır.
Suğla Gölünün suları çekilince meydana çıkan verimli ovanın adı da “Suğla Ovasıdır”.
Toprağının verimli olması çevre köylülerin suların çekilmesinden sonra toprak kapma kavgaları ve çekişmelerine şahit olmuştur. Bu çekişmeler dönemin idarecilerinin Suğla Gölünün Sularını kontrol altına alınması ve ıslah edilmesi için dikkatini çekmiş ve zaman zaman bu yönde çalışmaların yapıldığı olmuştur.
Bu çalışmalar;
Mavi Boğaz 2013 Bozkır/KONYA
1819 Çelik Mehmet Paşa Konya Ovasına Su getirebilmek için Suğla Gülünde bulunan en büyük düdeni kapatır.
Ancak ertesi yıllarda kış çok olduğu için Konya Ovasına gelen fazla sular bataklığa ve sıtmaya ve vebaya neden olur.
1871 yılında Vali İzzet Paşa bataklığı önlemek amacıyla kapalı düdenleri açtırmak ister ancak başarılı olamaz.
1873 yılında Hafız Paşa Beyşehir çayının mecrasını değiştirip Suğla Gölündeki bataklığı kurutmaya teşebbüs etmiş anacak o da başarılı olamamıştır.
Suyun Kontrol altında tutulması elzemdir. Buradaki düdenler bir nevi emniyet supabı işlevi görmektedir. Beyşehir Gölünden gelen fazla sular Suğla Gölünü doldururken, burada biriken suların bir kısmı düdenler aracılığı ile yeraltı sularını beslerken, fazlası ise Balıklıovadan Mavi Boğaza akarak Konya Ovasını sulamaktadır. Ancak kontrol edilmediği zaman, yağış çok olduğunda sıtma, bataklı veba salgın hastalıklar insanların ölmesine neden olurken, yokluğunda da kıtlıklar meydana gelmektedir.
Kuru Kafa Mehmet Efendi Mavi Boğazdan Soğla gölüne ulaştığında Avran Krallığı hemen karşısında durmaktadır. Yorgun bir şekilde bastonu ile yola devam eder. Soğla Gölünü besleyen Beyşehir Çayına ulaşır, buradan da Beyşehir Gölüne ulaşır. Beyşehir Gölünde aradığı suyu bulmuştur. Bu suyu açılacak bir “ganel” kanal ile Soğlaya, oradan Mavi Boğaz üzerinden Çarşamba Çayı aracılığı ile Konya Ovasına akıtabilir ise kıtlığın yoksulluğun belini bükecektir.
Eski Sille/KONYA
Yorgun argın ama umutlu bir şekilde köyüne döner. Ertesi günlerde çevre köylülere de sevinçle projesini anlatır. Yapılacak çalışma ile Beyşehir Gölünün sularının Konya Ovasına getirebileceğini köylülere anlatır. İkna kabiliyeti yüksektir. Yapılacak altı aylık çalışmanın sonunda suya kavuşmanın hayalini kuran köylüler tez hazırlıklara başlarlar. Aileleri ile vedalaşarak azıklarını kazma küreklerini yanlarına alarak Suğla’ya hareket ederler. Yaklaşık altı ayın sonunda 1000 amele ile kanal kazım işi yapılır.
Kuru Kafa Mehmet Efendi umutludur. Çalışmaları şefk ile ve umutla yönetir. Gün olur “ganel” kazma çalışmaları biter. Çalışmalardan haberdar olan şehir eşrafı ve paşazadeler açılış günü protokoldeki yerlerini alırlar. Tereyağlı keçi etinden yapılan etli bulgur pilavına kaşık sallarlarken bir yandan da “yaşlı bir köylünün” çalışmalarını kıskanmışlar kendi aralarında dedi kodu yapmayı da ihmal etmezler.
O zamanki teknikle yapılan toprak kanala su verilmiş, meraklı gözler suyun Konya Ovasına akmasını seyretmeye başlarlar.
Alkışlar ve dualarla tebrikler devam ederken. Kalabalıktan bir homurtu duyulur. Kötü haber tez ulaşır. Karaviran Köyü yakınlarında Armutlu Bükte suyun “Ganeli” yıktığı haberi gelir.
Konya
Alkışlar ve dualar bir anda umutsuzluğa neden olurken kalabalık harcanan emeğin heba olmasının hayal kırıklığı ile köylerine dönmeye başlar. Bu arada fitne de devreye girer. Kuru Kafa Mehmet Efendinin çalışmalarını çekemeyenlerin “bir deli bunağın peşinden aylarca buralarda perişan oldunuz” söylentileri Kuru Kafanın kulağına kadar gelmiştir.
Kuru Kafa umutsuz, kalabalığa yalvarmaktadır. “Durun ağalar şu bendi iki karış yükseltirsek, sorun kalmaz, su ovaya akar” dediyse de. Homurtulu kalabalık çoktan ovanın yolunu tutmuştur.
Kahırla köyüne dönen Kuru Kafa Mehmet Efendi artık evinden dışarı çıkmamaktadır. Birkaç yıl içinde ölür. Torunları dedelerinin “şu ganeli iki karış daha yükseltirsek su ovaya akar” diye diye sayıklayarak öldüğünü anlatırlar yıllarca.
AVLONYALI FERİT PAŞA
Avlonyalı Ferit Paşa (1847-1914)
Avlonyalı Ferti Paşa 1898 yılında Konya Valisi olarak atanır. Dört yıl Konya Valisi olarak görev yapar. Valiliği sırasında Konya’da çok faydalı işler yapar. Çalışkanlığı ve halkın can ve ırzına yönelik saldırıları savuşturduğu için saygı görmektedir.
Valiliği döneminde şehirim güney batısındaki Çayırbağı Menbasında 20 km. mesafeden şehre tatlı su getirerek halkın kirli sudan ölümlerinin önüne geçmiş, yaptığı yol ve bayındırlık çalışmaları ile takdir toplamıştır.
Asayiş ile ilgili o dönem Konya’da kadınlar ve çocuklar sokağa çıkamaz olmuşlardır. Bozguncular ve eşkıyalar hamamdan kadın kaçırma, sokaktan çocuk kaçırma eylemlerini yaparak halkı bezdirmiştir. Vali Ferit Paşa ilk iş olarak bu eşkıyalara karşı mücadele etmiş emniyet ve asayişi sağlayarak kamu düzenini sağlamıştır.
?
Valinin sağladığı güven oratamında, uzak köylerde bile insan güvenle işe güce giderlermiş.
Bir gün seyahatten dönen vali, ıssız bir köyde yaşlı bir köylüyü;
- Ne ararsın burada, eşkıyadan çekinmez misin? Dediğinde.
Köylü:
- Konya’da Ferit Paşa var, eşkıyadan korkmayız. Diye cevap verince.
Vali:
- Vali Konya’da konaktadır, Konya Buraya çok uzak sana nasıl yardımcı olsun. Dediğinde.
Köylü:
- Bilmezsin o ne domuzdur, o ne domuz! Diye valinin kurnazlığına ve teptili kıyafet ile halkın arasında gezdiğini vurgulaması, Ferit Paşa’nın bıyık altından gülümsemesine neden olmuştur.
Bir rivayete göre Kuru Kafa Mehmet Efendinin oğlu Ali ve arkadaşı Hüseyin efendi Konya valiliğinde memur olarak çalışmaktadır. Konya valisinin çalışkanlığı ve halka karşı ilgili olmasından cesaret alarak babasının akim kalan projesinden valiye de bahseder. Vali atlarını hazırlatarak bölgeye seyrüsefer düzenleyerek bahse konu yerleri etüt ederek inceler.
Ferit Paşanın dört kızı vardır. Hanımı ciğerden rahatsızdır ve Konya’nın kuru havası pek iyi gelmemektedir. Dört kızı da gelinlik çağına gelmiştir. Kızlarını Konya eşrafına değil de saray çevresinden birilerine vermeyi de hayal etmektedir. Bu nedenle hanımının hastalığını bahane ederek İstanbul iline tayin olmak istediğini Sadarete iletir.
Bu arada Anadolu-İstanbul-Bağdat demir yolunu bir Alman firması yapmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu ile Alman İmparatorluğu işbirliği yapmıştır. İstanbul’daki Alman Sefiri bir maksatla Konya’da Vali Ferit Paşa’yı ziyaret etmiş, Vali Ferit Paşa izzeti ikramda kusur etmeden geleneksel Türk Misafirperverliğini Alman Sefire de göstermiştir. Alman Sefiri ziyaretten ziyadesiyle pek müteşekkir olmuştur.
Padişah II. Abdülhamit’i bir ziyareti sırasında, Alman Sefire padişahın yetişmiş eleman sıkıntısından bahsetmesi üzerine Alman sefirin padişahı düzelterek; “Hünkârım siz öyle diyorsunuz ama sizde de yetişmiş adam çoktur. Konya’da bir vali Ferit Paşa var pek bir evladır” dediği rivayet olunur.
Konya’da 4 yıl görev yapan Ferit Paşa, 1902 senesinde Dâhiliye Nazırlığı emrine tayin olur. Kısa bir süre sonra 1904 yılında Padişah II. Abdülhamit tarafından Sadrazam olarak tayin edilir. 1908 yılına kadar Sadrazamlık yapar. Onun döneminde İstanbul-Bağdat demir yolunu yapan Alman firmasına da Beyşehir Gölünün sularının Konya Ovasına aktarılması işi yap/işlet modeli ile verilir.
Kuru Kafa Mehmet Efendinin projesinin ve Ovanın suya hasreti bu gelişme ile tekrar canlanır.
1903 yılında planlamasına başlanan projenin 1908 yılında sözleşmesi imzalanarak İnşasına başlanır. 1913 yılında son hak edişi imzalanarak işletmeye alınır. 1918 yılına kadar Almanlar tarafından işletmesi gerçekleştirilir. Anadolu’nun ilk planlı sulama projesi olan Konya Ovası Sulaması bugün modern teknik imkânları sayesinde geliştirilerek ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır.
Türkiye’nin en büyük sulama projelerinden olan Konya Ovası Sulama Projesi ülkemizin tahıl ambarı Konya’nın ve ülkemizin umudu olmuştur.
Bugün Çarşamba vadisinde tarihe bir yürüyüş yapsanız Kuru Kafa Mehmet efendinin çarık izine rastlarsınız.
GÜNÜMÜZDE KONYA OVASI
2023 yılına kadar bitirilmesi gereken KOP Projesinde Avşar Barajı, Bozkır Barajı, Bağbaşı Barajı, Mavi Tünel, Avşar Tüneli, Suğla Depolaması, Hotamış Depolaması, Beyşehir Suğla Apa (BSA) kanalı, Apa Hotamış İletim (AHİ) Kanalı, Konya İçmesuyu Projesi gibi dev projelerin bir kısmının inşaatı bitti hâlihazırda kullanılmakta, bir kısmının inşası devam etmektedir.
Proje ile Konya Ovası Sulaması yanında, Konya İli ve Çumra İlçesinin İçmesuyu ihtiyacının karşılanması, Hotamış Depolaması ile göçmen kuşların ev sahipliği yapılması, azalan yeraltı sularının beslenmesi, Ereğli Akgöl sulak alanın tekrar suya kavuşturulması, Dünya Kültür Mirası olan Karapınar Meke Gölüne su verilerek kültür mirasın korunması ile tarımsal sulama ve içme suyu temini çevresel ve kültürel sorunlarında çözüme kavuşturulması planlanmaktadır.
Yetmez ama evet..
Bütün bu çalışmalar yeterli mi?
Hayır.
Çünkü küresel ısınma nedeni ile azalan yağışlar sudan kaynaklanan sorunları da berberinde getirmektedir. Konya Ovasının toplam su ihtiyacı 1.800.000 metreküptür. Yukarıda saydığımız tüm projeler tamamlandığında elde edilecek su miktarı 414.000.m3’tür bununda 100.000 m3’ü içme ve kullanma suyu olarak kullanılacaktır.
Konya ovası yıllık yağış ortalamasında en az yağışın düştüğü bölgedir. Türkiye’de yıllık yağış ortalaması metrekareye 600 M/litre iken Konya Ovasının yıllık yağış ortalaması 200 M/litredir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü son yıllarda yaptığı yatırımlar ile su sorununu çözmeyi amaçlamaktadır.
Yapılan bu yatırımlar bazı çevrelerin tepkisine ve eleştirilerine sebep olmaktadır. Karadeniz Bölgesinde ki HES projeleri, Ilısu Barajı, Kanal İstanbul Projesi, 3. Havalimanı Projesi kamuoyunda tartışılan projeler arasında. Hâlbuki özellikle HES projeleri temiz enerji kaynağıdır. Yapılan barajlar ve HES’ler hem enerji hem de tarımsal sulamanın en temiz yöntemidir.
Su kıtlığı insanoğlunu başka çareler üretmeye zorlamaktadır. Küresel Isınma nedeni ile sulak alanlar yok olmakta, dereler kurumaktadır. Yağışların düzensiz olması nedeni ile bir yılda yağacak yağmur birkaç saatte yağarak çeşitli felaketlere neden olmaktadır.
Kamu yönetimi ise çoğu zaman uzun vadeli planlar yerine, kısa vadeli çözümler üretmektedir. Mesela bir yerde taşkın olduğunda hemen oraya bir taşkın projesi uygulanıyor. Bu proje uygulanırken taşkının verdiği zararlar göz önüne alınırken çevresel etkileri ne kadar göz önünde bulundurulmaktadır. Örneğin bir derenin ıslahı yapılırken beton kanal içine alınması ve yüksek duvarlarla inşa edilmesi, o dereden faydalanan diğer canlıların suya ulaşmasına engel olmaktadır.
Bir kaplumbağanın, bir yılanın, bir kirpinin, bir kertenkelenin vb. hayvanların suya ulaşması imkânsız oluyor.
Büyük şehirlerde sokak çeşmeleri muslukludur. Yaz sıcakları başladığında sokak hayvanlarını suya hasret kalmakta biz insanoğlunun merhametine muhtaç olmaktadırlar.
Konya’da tatlı su çeşmeleri her sokakta vardır. Bu imkândan yoksullar ücretsiz faydalanmaktadır. Ayrıca tuvaletlerde ücretsizdir.
Ancak bazı büyükşehirlerde sokak çeşmelerine rastlamak neredeyse imkânsızdır. Ayrıca tuvaletlerde ücretsizdir. Bir insanın günde 2 litre su içtiğini düşünürseniz, bu iki litre suyu içtiğinde sindirim sisteminden süzülen bir litre suyu da idrar vasıtası ile boşaltmanız gerekmektedir. İstanbul ilinde yaşayan bir evsizin iki litre suya 4 tl verdiğini düşünün, idrarını boşaltmak için günde iki defa tuvalete girdiğini düşünün. Günlük su tüketim ve boşaltım ücreti 6 TL. 6x30=180 TL.
Bir büyükşehirde sokakta yaşıyorsanız hiçbir şey yemeden sadece suya harcayacağınız para 180 TL’dir. Eğer Tatlı su çeşmesi bulduysanız, köşede kuytu bir yere de iştiyseniz bu giderlerden tasarruf etme şansınız vardır. Yoksa bırakın sokak hayvanlarını insanlar için bile sokakta yaşamak imkânsız hale gelecektir.
Dağlarda durum farklı değil. Büyükşehir Yasası ile birçok ilimiz büyükşehir statüsüne kavuştu. Büyükşehir statüsüne kavuşan illerde kamu yönetiminde değişiklikler meydana geldi. İl Özel İdarelerinin yetkileri Büyükşehir Belediyelerine geçti. Bu durumda özellikle su ile ilgili tahsislerde yetkiyi eline geçiren bazı büyükşehir belediyeleri bulduğu tüm kaynak sularını beton içerisine alarak borular vasıtası ile şebekeye dâhil ederek vatandaşa para ile satmaya başladı.
Vatandaşın içme suyu sorununun çözümü takdire şayandır. Ancak bu işleri yaparken diğer çevresel etkiler göz önünde bulundurulmadan tüm kaynak suları doğadan koparılarak çevre felaketleri yaratılmaktadır. Mesela bir sulak alandan su alınmaması gerekirken, bu sulak alanın suyu çevrecilerin şerhine rağmen siyasi otorite kurularak bilimsel görüşler değiştirilmektedir. Yatırım yaparak elde edilecek tatlı sular, hiçbir masraf yapmadan ve su kullanım haklarına riayet edilmeden borularla vatandaşa satılması geçici çözümdür. Kalıcı çözümlerin hayata geçirilmesi suyun etkin kullanılması gerekmektedir.
Devlet yatırımları yapılanırken çevrecilerin ve diğer paydaşların da fikirlerinin alınması o yatırımların daha etkin kullanılmasını da getirecektir. Ben yaptım oldu mantığı ile yapılan yatırımlar ve geçici çözümler suyu bitirecek esas kıyamet o zaman kopacaktır.
Şehrimize yapılan devasa projeler ile toprağın suya hasreti sona erdirirken, tarıma dayalı olan Konya sanayisi de dünya markaları arasında kendisine yer edinmektedir.
TARİHTE SU VE TARIM İLİŞKİSİ
AVRAN KRALLIĞI ALTININ SATIN ALAMAYACAĞI ŞEYLER.
Bölgede su ile ilgili o kadar çok inanış, efsane hikâye vardır ki saymakla bitmez. Bunlardan bir tanesinin hikâyesi yine bu bölgede gerçekleşmiştir.
Geçmişte Konya-Bozkır ilçesine bağlı bir köy statüsünde iken siyasi nedenlerle; Soğla Gölü ıslah edildikten daha fazla tarım arazisine sahip olmak için, Seydişehir ilçesine bağlanan Çatmakaya Mahallesinin eski ismi Arvana’dır.
Burada Etiler “Hititler” döneminde Avran Krallığı Hüküm sürmüştür. Avran Kralının ismi bölge halkı tarafından halen Avran Gâvuru diye adlandırılır.
Avran Krallığı halkı ile birlikte mutlu mesut yaşamakta iken bölgede kuraklık ve kıtlık meydana gelmiş. Avran Kralı altın madenciliği yapar zengin bir hayat sürermiş. Meydana gelen kıtlıktan sonra halkının gıda ihtiyacını karşılamak için çevre köylere adamlarını salmış. Ancak yeteri kadar gıda bulamamış.
Avran Krallığının arazileri devamlı su altında kaldığı için ekilecek arazileri kalmamış. Aslında zengin bir krallık olan Avran Krallığı altın madeni işleterek refah ve bolluk içerinde iken bir anda meydana gelen kıtlıktan dolayı çok sıkıntı çekmeye başlamışlar. Aslında ellerindeki altın stokları ile istedikleri kadar gıda maddesi alabilirlermiş.
Kral adamalarını yanına çağırır ve altınlar atlara yükleyerek yakında bulunan Yalıhüyük Köyüne yiyecek almak için gönderir. Kralın adamları altınları verip yiyecek alacaklarından o kadar eminler ki bir gurur ile Yalıhöyük Köyüne girerler.
Köye vardıklarında köylüyü meydanda toplayarak altın yüklü heybeleri köy meydanına indirirler. Köylüler altınların ne işe yaradığını sorarlar. Kralın adamları “bu altınları verip istediğinizi alabilirsiniz, dünyanın her yerinde para yerine geçer” derler.
Bunun üzerine köylüler bir avuç altını alarak ineklerin saman yediği batmaya koyarlar. İnekler altınların yüzüne bile bakmazlar. Köylüler bu sefer altınları köpeklerin önüne koyarlar. Köpekler de altınların yüzüne bakmazlar.
Köylüler kralın adamlarına dönerek “bu getirdiğiniz her ne ise, ineğe verdik inek yemedi, köpeğe verdik köpek yemedi. Gidin kralınıza söyleyin” diyerek kralın adamlarını eli boş gerisin geri gönderirler.
Avrana’ya dönen kervanın elini boş gören Kral hemen orada kararını verir. Ne yapıp edip Soğla Gölündeki suyu kontrol altına alacak ve krallığı için tarım alanı yaratacaktır. Tez adamlarını toplar ve suyu kontrol altına almak için taştan set “Belme” yapılmasını emreder. İnşaat aylarca devam eder. Karlın oğlu Hamtraş bu çalışmalarda bir kaza geçirerek ölür.
Ölümsüz bir dünya hayali kuran ve ölümü hiç aklına getirmeyen Kral bu duruma çok üzülür. Altınları ile her şeyi yapabileceğini sanmakta iken altınlarının da bir işe yaramadığını anlar. Bugün bile bölgede anlatılan söylencesinde;
“Ben oldum bin yaş,
Oğlum oldu ham traş…
Ölüm olduğunu bilseydim;
Koymazdım taş üstüne taş”
Dediği asırlardır anlatılır.
…………………
SU KÜLTÜ VE KUTSAL NİMETLER
Orta Torosların dağ kolunda su ve nimet ile ilgili çokça inanış ve kült bulunmaktadır.
DİPSİZ GÖL VE KURBAN KÜLTÜ
Konya İli, Bozkır İlçesi, Sarıot Yaylasında bulunan Dipsiz göl ile ilgili asırlardır anlatıla gelen bir inanış vardır. Bu gölün etrafında Antalya İli, Manavgat İlesinden gelen göçebe Yörüklerin yaylaları ve obaları bulunmaktadır. Buralara baharın ilk aylarında göçen Yörükler hayvanlarını buradaki otlaklarda otlatırlar ve yaz boyunca Bozkır ve çevresinde yaşarlar.
Dipsiz Göl Bozkır/KONYA Resim. Mustafa GÖKSEL
Dipsiz göl ile ilgili bir inanışta şöyledir. Dipsiz Gölün çevresine göçen ilk çıkan Yörükler bir adet koyunu kurban olarak göle atarlar. Eğer bu kurban göle atılmaz ise o yıl göl bir can alır.
Bu inanış çevre obalarda da anlatılır. Dipsiz Göl bir krater gölüdür. Gölün çevresinde sazlıklar ve gölün içerisinde nilüfer (ilifar) çiçekleri vardır. Gölün ortası derindir. Küçükte bir adacık bulunmaktadır. Krater gölü olması nedeni ile huni şeklindedir. Yaz aylarında serinlemek için çevre obalardan insanlar gelirler ve buz gibi göl suyunda yüzerler. Yüzmesini bilmeyenler için çok tehlikelidir. Gülün kıyısından göle giren gençler gölün karşı kıyısına geçmek bir iddia sebebidir. Gençler kendi aralarında iddialaşarak adeta yarışırlar. Bu da istenmeyen olaylara sebep olmaktadır. Gölde karşıdan karşıya geçmek için yüzen gençlerden birçoğu bu boğulma tehlikesi geçirmektedir. Bugüne kadar yaklaşık 16-17 genç bu gölde boğularak ölmüştür. Gölün yapısından dolayı gölde boğulan gençlerin cesetlerine de ulaşılamamaktadır. Bu durum yöre halkı tarafından “Dipsiz Göl birini daha yuttu” diye adlandırılır. Son olarak 2001 senesinde boğulan Bozkır Karacahisar Köyünden bir gencin cesedine halen ulaşılamamıştır. Bu trajik olay da halk arasında “kurban” kültünün yaşamasına sebep olmaktadır.
DİPSİZ GÖL ETRAFINDA ÜÇ TUR AT, DİLEK TUT.
Sarıot Gölü Bozkır/KONYA
Dipsiz göl etrafında üç tur atıp her turda gölün kenarında ki çeşmeden su içince dileğin kabul olacağına inanılır.
Özellikle yaz aylarında Manavgat ve Bozkır göçerleri ile çevrede yaşayan insanlar piknik yapmak amacı ile Dipsiz Gölün kenarın gelirler. Burada kızlar ve erkekler gruplar halinde gölün etrafında tur atarak dilek tutarlar. Burada bir genç yavuklusuna kavuşmak için, obada yaşayan bir göçer kaybolan hayvanının bulunması için dilek tutarlar.
Aygır Dibi Karacahisar/Bozkır/KONYA
KUTSAL EKMEK VE SU (ALİ KAYASI KÜLTÜ)
Çarşamba Çayını doğduğu Aygır Dibine giderken, Karacahisar Köyünü geçince çay üzerinde ki köprüyü geçince yolun hemen sağ tarafında 40-50 metre yükseklikte kayalar vardır. Bu kayaların yamacında hemen yerden yüksek bir yerde kayaların rengine uymayan hafif kızılımsı, uzaktan bakınca ayakta duran insan heykelini andıran bir kaya parçası vardır.
Bu kaya parçasının adı yöre halkı tarafından “Ali Kayası” olarak bilinir. Hikâyeye göre bu dağlarda keçilerini ve hayvanlarını otlatan Ali isminde bir çoban acıkınca azığını çıkarmış, azığında ki yufka ekmeklerin kuruduğunu görmüş, hemen altından geçen Ulu Çay’a inip ekmelerini ıslatmak yerine, idrarı ile ekmeklerini (sulamış) ıslatmış, Allah’ta onu taşa çevirmiştir.
Buradan geçen her çocuğa bu kaya gösterilir. Bu hikâye her anlatılır. Ekmeğe saygılı olması öğretilir. Erincekliğin, üşengeçliğin iyi olmadığı asırlardır öğretilir.
KONYA’DA ŞEHİTLİĞİN ADI “CENNET ÇUKURU”
Türklere Anadolu’nun kapılarının açılmasını sağlayan 1071 Malazgirt Savaşından önce de, Türkler çok sayıda sefer düzenlemiş, akıncılar, öncüler keşif amacıyla Konya’ya kadar gelmişlerdir.
Sultan Alparslan’ın istihbarat memurları gizlice keşif için Konya’ya geldiğinde bunları yakalayan Bizanslılar onları şehit ettikten sonra cenazelerini, bugün Konya Kent merkezinde kalan Musalla Mezarlığının bulunduğu yerde içi su dolu çukura atarlarmış.
Türkler Konya’yı ele geçirdikten sonra buraya “Cennet Çukuru” adını vermişlerdir.
Kutalmış Oğlu Süleymanın askerleri İkonya’yı aldıklarında Leventlerini sorar, onların katledilip bu çukura atıldıklarını itiraf ederler, işte o anda Süleyman şahın gözyaşları dudaklarından çıkan şu kutsal sözle bütünleşir. “Burası cennet çukurudur.” Böylece Anadolu Türklüğünün ilk toplu şehitliği yüce bir makber olarak teşcil görür.
Sonrasında suyu çekilip kuruyan bu çukura ecdadımız bir su kuyusu açar ve buradan Zemzemi azalanlar Zemzem aşılama suyunu temin ederler. Dahası Ecdadımız 1000 yıldan bu yana bu mekânda Hacet-Yağmur dualarına çıkarlar.
Anadolu Selçuklu Devletine başkentlik yapan Konya’da şehitlerin atıldığı içi su dolu çukurun adını “CENNET ÇUKURU” koymuşlardır. Burası günümüzde Konya Şehitliğidir. Bugünde şehitlerimizi cennet çukuruna defnediyoruz.