SINIRBOZAN
MEVZUBAHİS VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR  
  ANASAYFA
  ATATÜRK
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -1-
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -2-
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -3-
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -4-
  BERİVAN
  ŞEHİT UZM.J.ÇVŞ. İBRAHİM ARMUT
  GAZİ ALBAY TAHİR ÇEBİ
  TÜRK SANCAĞI
  ŞEHİTLERİMİZ
  RESİMLER
  KİMİN İDAMI
  YILANIN KUYRUĞU
  ORADAYDIM
  ŞEHİT BABASI
  Sayaç
  ANKET
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İletişim
  ILGIN ŞEHİT HÜSEYİN AKSOY LİSESİ
  DİYARBAKIR
  UYDUDAN
  KARADAĞLI
  SU HAYATTIR, HAYATTA SU.
YILANIN KUYRUĞU

YILANIN KUYRUĞU…




K.Maraş ili, Doğu Akdenizi, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’ya bağlayan, dondurmasıyla ünlü, bir yanda medeniyeti, diğer yandan ekonomik yönden kalkınmayı ve geri kalmışlığı aynı anda görmenize imkan veren, şehir merkezinde özellikle tekstil ve gıda sanayinin gelişmesine rağmen, Engizek dağlarındaki çobanının 10 yaşındaki çocuğunun temel gıda olan zeytini hayatında görmediği, halkının içerisinde Selanik göçmeninden tutunda, Alevi Kürdü, Suni Kürdü, Alevi Türkü ile Sünni Türkünün iç iç yaşadığı tam bir tarih ve kültür mozaiğinin hayat bulduğu Anadolu şehridir. Kent geçmişiyle, geleceğin aynası gibidir.

Kent merkezi ve ilçeleri, 1980 öncesinin siyasi çalkantılı günlerinde meydana gelen, toplumsal olayların izlerini taşır. Toplum, her tür siyasi görüş ve düşünceyi aynı bedende barındıran bir yapıya sahiptir. Coğrafyası sarp kayalar, ıssız ovalar, uzun ırmaklar, bu ırmakları besleyen cılız derelerden oluşur. Ormanlık alanları ve yeşil tabiat örtüsüyle yer yer kıyı Akdeniz iklimi yaşanır. Halkın geçim kaynağı sulu tarım, ve pamuklu sanayi tesisleri, dondurma fabrikaları, biber fabrikaları yanında bakır imalathaneleri (ceviz oymacılık işleri) ve eğlence merkezlerinden sağlanır.



Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma tarihi ve turistik yerler, çarşılar camiler, çeşmeler, hanlar hamamlar ile küçük bir İstanbul’u andırır. Adım attığınız her cadde, her sokak, her mahalle sizlere mistik bir hava verir. Ziyaretçilerinin geçmişe yolculuk yapmasını sağlar, evlerden sokaklara taşan ve tadına doyulmayan yemek kokuları, kebap cızırtıları ağızların sulanmasına neden olur.

Kent içi ulaşımı sağlayan dolmuşlardan birisine binerseniz, dolmuş muavininin durak imsilerini saymasıyla kendinizi korku tünelinde hissedersiniz. Bu duraklar sırasıyla ‘(boğazkesen, Kanlı dere, kayabaşı Cezaevi, Hastene, çamlık’ diye devam eder. Ama kente yaşadıkça kentin sıcaklığı ve insanların cana yakınlığını hissedersiniz. Burada tanışacağınız insanlar ömür boyu size arkadaşlılık ve dostluklarını bağışlarlar. İnsanları vefalıdırlar unutmazlar.

Kente yaşamaya başlayınca, kentin tarihini ve Kurtuluş savaşında verdiği mücadeleleri öğrenince gurur duymuş, bu kahraman insanların verdiği mücadeleyi yakından öğrenme imkanım olmuştu. Kentin her sokağında kurtuluşun izlerini görmek mümkündü. Her yıl 12 Şubatta temsili Kurtuluş canlandırılır. Günler süren K.Maraş’ın Kurtuluşunu tekrardan yaşarsınız. Kurtuluş gününde her mahallede mahalle çeteleri oluşturulur, mahalle çeteleri Kurtuluşu kutlarken siz de K.Maraş’ın kurtuluşuna tanıklık edersiniz.

Şehir içinde tur atarken, Sütçü İmamın, hamamdan çıkan Türk kadınlarına sarkıntılık eden, işgalci Fransız askerlerine dersini verdiği hamamın önünden geçince, bir anda o günler gözünüzün önüne gelir ecdadınızla gurur duyarsınız.

Ulu Caminin hemen karşısında duran K.Maraş kalesinin surlarında nazlı nazlı dalgalanan Türk Bayrağına gözünüz takılır. Fransız İşgali sırasında, K.Maraş kalesinde dalgalanan Türk Bayrağının yerine asılan Fransız Bayrağı için ‘O Fransız Bayrağı kaleden inmeden bize bu camide Namaz kılmak caiz değildir’ diyen Rıdvan Hocanın ellerini öpesiniz gelir.

1994 yılında Afyon - Emirdağ Uzman Jandarma okulundan mezun olduktan sonra, kısa bir süre mezun olduğum okulda yeni katılan öğrencilere eğitim vermek için görevlendirilmiştim. Mezuniyet sonunda kurada, K.Maraş ilini çekmiştim. Kura çekerken yanımda Tunceli’den tanıdığım ve okulda takım komutanı olarak görevli bir astsubay, kurada nereyi çektiğimi sormuş, bende ‘K.Maraş’ cevabını verince ‘keşke Tunceli’yi çekseydin’ Tunceli K.Maraş’tan daha iyi demişti.

Bunu söylemesinin sebebi de o zamanlar Tunceli ili OHAL kapsamında ve şark görevi statüsündeydi. K.Maraş ise Polislere ve öğretmenlere şark, Askeri personele ise batı görevi statüsündeydi. Yani K.Maraş’ta görev süresi dolunca buradan batıya değil, Doğu ve Güneydoğu illerine atanacaktım.



O yıllarda PKK terör örgütü ‘Torhildan’ diye adlandırdığı bu coğrafyada varlığını hissettirmek için, köylerde silahlı propaganda yapıyor, yol kesiyor, yoldan geçen yolcu otobüslerini tarıyor, okulları basıp öğretmenleri şehit ediyordu. Ayrıca Suriye sınırından giren örgüt mensupları, Hatay ili topraklarını kullanarak, Zorkun yaylaları, Avanos dağları, Toros dağları hattından, Tunceli ve Erzincan bölgelerine geçiş yapıyorlardı.


Arazinin sarp olması, özellikle Engizek dağları, Koç dağları, Nurhak dağları Binboğa dağlarının saklanmaya ve barınmaya imkan vermesi nedeniyle örgütün sık kullandığı alanlardı.



Engizek dağları uçsuz bucaksız ırmakları, ormanları, mağaraları, sarp kayaları, su pınarları ve geniş bir alanda yerleşik halkın bulunmaması nedeniyle tam bir barınma ve üs kurma alanıydı. Dağların zirvesine yerleşen örgüt mensupları güneyden ve kuzeyden yapılan operasyonları önceden öğrenebiliyorlardı. Birliklerin hareketlerini izleyerek operasyonun seyrini izliyorlar, ya bölge dışına çıkıyorlar yada pozisyonlarını bozmadan arazinin örtü ve gizleme özelliklerini kullanarak saklanıyorlardı.

Bu nedenle Operasyonlar genellikle sızma girişiminde olurdu. Bazen değişik aldatma yöntemleri uygulanırdı. Ama yinede arazi inisiyatifi hep örgüt mensuplarında olur, baskın tarzında bir operasyon fazla olmazdı. Ancak sıkışan örgüt mensupları zorda kaldıklarında ateş ederler, havanın kararmasına kadar oyalama taktiği yaparlar, hava karardıktan sonrada temastan sıyrılıp kaçarlardı.

K.Maraş ilinde göreve başladıktan sonra 6 ay stajyer Uzman Jandarma olarak görev yapacaktım. Stajyer olarak görev yaparken genelde Karakolda bulunan Jandarma Erlerine eğitim ve spor yaptırırdık. K.Maraş İl Mrk. J.Krk. K.lığında göreve gecikmeli olarak başladım. Benden önce gelen devre arkadaşlarım karakol idaresini tutanak tutmasını, ifade almasını öğrenmişlerdi. Ben bütün bunları teorik olarak biliyordum ancak pratikte tuttuğun her tutanak, aldığım her ifade mahkemelere gidiyor ve burada delil olarak değerlendiriliyordu.

Yaklaşık altı ay boyunca Karakolda çalıştım. Bu süre zarfında Eğitim spor dışında, ifade almak, devriyeye çıkmak, yol araması, umuma açık yer araması, Firari askerlerin birliklerine sevki, K.Maraş E Tipi kapalı Cezaevinde ve Komando Bölüğünde Nöbetçi Astsubaylığı görevleri, mahkum sevkleri, köy devriyeleri, zoru gerektiren müzekkerelerin infazı, bir cezanın veya askerlik celbinin tebliği vb. görevleri yerine getirdim.

Yol aramalarını genelde BTR zırhlı araçlarıyla beraber yapardık. K.Maraş’ın Adana girişi, Kayseri ve Adıyaman çıkışlarında değişik periyotlarda arama ve kimlik kontrolleri yapardık. Aramalarda zaman zaman aranan şahıslar yakalanır ve adli mercilere teslim edilirdi.

Uzman Jandarma okulundan beridir içimde hep Komando olmak hayali vardı. Mavi berenin şanını şerefini başımın üzerinde gezdirmek istiyordum. Aslında yaptığım görev çok güzeldi. Severek yapıyordum. Bir suçluyu yakalamak, bir azılı katili yakalamak veya bir sapığı yakalayıp adalete teslim etmek çok güzeldi ve müthiş haz veriyordu. Ama yinede komando olup dağlara çıkmak istiyordum. Dağlar beni çağırıyordu. Her dağın bir hikayesi bir efsanesi vardır. Adı dağdır ama yaşayan bir şehirdir bana göre. Çocukluğum Toros dağlarının zirvelerinde geçmişti. Belkide bu yüzden dağcı komando olmak istiyordum. Dağda yatmak, dağın sesini duymak, dağların kucağında mesken tutmak içimdeki en büyük tutkuydu.



Sabah sporlarında Askerlere ‘Şehirler bana bir tuzak, İnsan sohbetleri yasak, Uzak durun benden Uzak, Benim Meskenim Dağlardadır Dağlar.’ Türküsünü hep bir ağızdan söyletirdim. K.Maraş’ın tarihi duvarlarında marşımız yankılanırdı.

Sonunda bu hayalim gerçek oldu. 1995 yılında İzmir Foça Komando okulunda aldığım Komanda kursundan sonra, K.Maraş Aksu Jandarma Komando bölüğünde göreve başladım. Bölüğün 1. Timinde Tim komutan Yardımcılığı ve Unsur Komutanlığı yaptım. Komando bölüğü K.Maraş ve ilçelerinde devamlı operasyonlara katılıyordu Genelde örgüt mensupları iki ilin ortak sınır hatlarında ve kontrolden uzak alanlara üs kuruyorlar ve buralarda saklanıyorlardı. Adana, Kayseri, Malatya ve Adıyaman ili sınır hatlarında pusu, arama-tarama sızma ve intikal görevleri yaparak örgütü harekete zorluyor yerleşmesine imkan vermemeye çalışıyorduk.

Bu süre zarfında Engizek dağlarında, Nurhak dağlarında, Yılan ovasında, Ayran dağında, Koç dağlarındaki operasyonlar ile, İkinözü, Çağlayancerit, Elbistan, Göksun, Afşin, Pazarcık-Tilkiler, il Merkezi, Türkoğlu ve Andırın ilçeleri ile çevre il ve ilçelerde ve kırsal alanlarında yapılan operasyonlara katıldım.




Operasyonlar genelde 3-4 gün veya bir hafta sürer, bazı operasyonlar ise 10 güne kadar varırdı. Operasyon müddetince köy okullarında, köy camilerinde, köy evlerinde yada arazide gecelerdik. Elbistan ilçesine gittiğimizde bazen Afşin-Elbistan termik santrali misafirhanesinde veya kapalı spor salonunda gecelerdik.

Operasyonlarda bir köyün yakınından geçsek köylü koşarak elinde avucunda ne varsa ikram etmeye çalışırdı. Andırın Geben’de, Çokak’ta, Göksun’un Domuzderesinde, Değirmendere de, Elbistan, Nurhak, Ekinözün’de, Süleymanlı, Ağabeyli’de, Pazarcık Tilkilerde, köylünün çayını içtik ekmeğini yedik, yarenlik ettik. Evine misafir olduğumuz köylü en güzel yatak yorganlarını bize verirdi. Malatya Doğanşehir lisesinde, Kapudere’de Adıyaman Gölbaşında günlerimiz gecelerimiz geçti. Köy çocuklarının meraklı bakışları arasında akşam üstü dağlara tırmanırdık. Çocuklara büyünce ne olmak istediklerini sorardım. Onlarda Ya öğretmen, yada Asker olacağım derlerdi.

Hiç unutmam Andırın-Çokak’ta bir operasyon dönüşü akşam üstü köye girmiştik. Köyün camisinden bir anons yapılıyordu. ‘bütün köylü kendisi için pişirdiği yemekleri köy okuluna getirsin, İmkanı olan her ev çay demlesin köyümüze Asker geliyor’. Halbuki daha köye girmemiştik. Yamaçlardan geldiğimizi gören köylü bizim için seferber olmuştu. Sanki seferberlik ilan edilmişti.

Muhtara yiyeceğimizin olduğunu söylememize rağmen köylü evindeki yiyeceklerden ikram etmek için yarışıyordu. Bizlerde timlerdeki kumanyalarımızı çocuklara veriyorduk. Operasyonlara çıkarken mümkün olduğunca yanımda şeker almaya çalışırdım. Bir çocuk görsem şeker verirdim. Şeker olmadığı zamanlarda en kıymetli kumanyamı çocuklara verirdim. Onların sıcak, içten bir gülümsemesi bütün yorgunluğumuzu unuttururdu. 



Köylü çocukları saf temiz bir dünyanın, taptaze gelecekleriydi. İmkansız hayalleri vardı. Onlar yaşamın inişli çıkışlı badirelerini daha tanımıyorlardı.

Komando Bölük komutanı Hamdi Şenyiğit üsteğmendi. Terörle mücadelede çok tecrübeliydi. Araziyi ezbere bilir, terörist taktik ve tekniklerini iyi tahlil eder tahminlerinde yanılmazdı. Babacandı. Arkadaşlar arasında ‘Hamdi Baba’ derdik. Her operasyonun en kritik kolunda bizim bölük bulunurdu.

Bölgede gezen teröristlerin çoğunu ismen bilirdi. ‘Sarı İbo’ koduyla bölge sorumlusu Ramazan TOPTAŞ’tı. Yine bizim operasyon alanlarımızda gezen ‘Devrim’ kod, Veysel BOSTAN isimli bir terörist vardı. Ekinözü ilçesinin Çiftlik köyünde küçükken çobanlık yaparken örgüt tarafından kaçırılmıştı. Babası zaman zaman operasyonlara bizimle birlikte katılır, oğluna telsizden teslim ol çağrıları yapardı.

Oğlunun arkadaşlarıyla bazı geceler evlerine geldiğini, Annesinin teslim olmasını söylemesi üzerine annesini dövdüğünü anlatırdı. Aslında oğlunun annesini çok sevdiğini ancak arkadaşları tarafından hainlikle damgalanmamak için annesini dövdüğünü anlatırdı. Baba yüreği oğlunun bir çatışmada ölmesini istemiyordu günlerce bizimle arazide gezerdi. Bizlerin geceden ve soğuktan korunması için yeterli teçhizatı vardı. Adamcağız ince bir kumaş pantolonla geceleri üşür nöbetçi askerlerden aldığımız pançoları ona verirdik. Bazen yiyeceği olmaz konserve verir soframıza çağırırdık.

Ekinözü ilçesinde bir köy okulu, 22 Nisan 1996’yı 23 Nisan 1996’ya bağlayan gece, Pkk terör örgüt mensuplarınca basılmış ve okulda görevli üç öğretmen kaldıkları okul lojmanından çıkarılarak, elleri arkaya bağlanmış, kurşuna dizilerek şehit edilmişti.


Adı Soyadı : Hacı Ömer SERİN (06.06.1973–22.04.1996)
Doğum Yeri : Mersin İli Erdemli İlçesi
Baba Adı : Mehmet
Ana Adı : Fatma
Medeni Hali : Bekâr
Mezun Olduğu Okul: Uludağ Üni. Eğitim Fak. Sınıf Öğretmenliği Bölümü mezunu.
Görevi : Kahramanmaraş İli Ekinözü İlçesi Ç.Kale Davutlar İlköğretim Okulu öğretmeni iken, 22.04.1996 tarihinde şehit edilmiştir.
Adı, Mersin ili Erdemli ilçesinde bir ilköğretim okuluna verilmiştir.






Adı Soyadı : Nurettin ASLAN (01.01.1968–22.04.1996)
Doğum Yeri : Kahramanmaraş İli Andırın İlçesi
Baba Adı : Mehmet
Ana Adı : Elife
Medeni Hali : Bekâr
Mezun Olduğu Okul: Diyarbakır Eğitim Yüksek Okulu Sınıf Öğretmenliği Bölümü mezunu
Görevi : Kaman Merkez Bayır Köyünde görev yaptıktan sonra, Kahramanmaraş İli Ekinözü İlçesi Altunyaprak Sangül İlkokulu öğretmenliğine atanmıştır. Bu görevde iken 22.04.1996 tarihinde şehit edilmiştir.
Adı. Andırın İlçesinde bir ilköğretim okuluna verilmiştir.






Adı Soyadı : Aydın YILMAZ (05.01.1971–22.04.1996)
Doğum Yeri : Edirne İli Meriç İlçesi
Baba Adı : Ali
Ana Adı : Zöhre
Medeni Hali : Bekâr
Mezun Olduğu Okul: Çanakkale Eğitim Yüksek Okulu Sınıf Öğretmenliği Bölümü mezunu.
Görevi : Kahramanmaraş İli Ekinözü İlçesi Altunyaprak Köyü İlkokulu öğretmeni iken, 22.04.1990 tarihinde şehit edilmiştir.

Örgütün baskılarına boyun eğmeyen üç idealist öğretmen çocuklara 23 Nisan Bayramı kutlama töreni hazırlamışlardı. Örgüt 23 Nisan törenlerinin yapılmaması için baskı yapıyordu. Sabah olunca minik yavrulara Cumhuriyeti, bayramı, Türkiye Büyük Millet Meclisini öğreteceklerdi.

Öğretmenler kim bilir çocuklara hangi şiirleri okutacaklardı. Dünyanın en kutsal mesleğini yapan köy öğretmenleri belki bir ideal uğruna, mahrumiyeti, yokluğu, yoksulluğu, kahırı ve azabı seçerek bellkide bütün bunları bilerek bu köy okulunda görev yapıyorlardı. Çocuklara şiirler okuyorlar, bilmedikleri dünyayı anlatıyorlar, görmedikleri yerlerin resimlerini çizdiriyorlardı. İnsanca yaşamayı, hayal kurmayı, çok uzaklara gitmeyi, doğayı ve hayvanları anlatıyorlardı.

Sabah çocukların bayramıydı. Belkide içlerinden büyüyünce öğretmen olmayı hayal edenler vardı. Okullarını süslemişler, sabah arkadaşlarına ve ailelerine okuyacakları şiirleri ezberlemek için uyumaya çalışıyorlardı. Kim bilebilir.

Genellikle telsizimiz 24 saat açık olurdu. Uyurken bile anonsları takip ederdik. Telsizden yapılan telsiz çağrısında, İl Jandarma komutanlığının baş telsiz operatörü acil olarak bölüğe telefon açmamızı istedi. O gün evdeydim Bayram Tatili vardı. Ev sahibinin telefonundan bölüğü aradım. Santral görevlisi er hazır olmamızı ve servislerle bulunduğumuz yerden alınacağımızı bildirdi.

Her zaman göreve hazır olarak beklerdik. Kısa zamanda hazırlanarak eve gelen servisle Aksu Komando bölüğüne geldik. Tim çavuşu timi hazırlamış, kumanyaları dağıtmış, yedek silahları dağıtmıştı. Bende son hazırlıkları tekrar gözden geçirdim. Kendime ait Kannas silahımı da alarak araçlara malzemeleri yükledik. Göreve çıkmaya hazırdık. Nereye ve niçin gideceğimizi bilmiyorduk. Operasyon gizli tutuluyordu. Acil bir durum olduğunu tahmin ediyorduk ancak ne olduğunu bilmiyorduk. Tim komutanı izinliydi. Timin sevk idaresini, TRT de kameramanlık yapmakta iken Vatan borcunu ödemeye gelen Tim Komuta yardımcısı Mehmet Asteğmen yapacaktı. O da yeni gelmişti. Bölgeyi ve şartları fazla bilmiyordu.

Hamdi Üsteğmen Tugaydaki toplantı bitince bölüğe geldi. Tim Komutanları ve Unsur Komutanlarını toplayarak durumu kısaca anlattı ve operasyonun detayları hakkında bilgi verdi. Teröristlerin kaçış istikametine pusu atacaktık. Normal şartlarda Engizek dağlarında operasyona çıkmak için genelde Elbistan-Nurhak veya Ekinözü üzerinden gidilirdi. Arazinin belli bir noktasına kadar araçlarla intikal edilir daha sonra yaya olarak devam ederdik.

Bu sefer başka bir taktik uygulanacak araçlar boş olarak Göksun-Afşin-Elbistan-Nurhak karayolunu takip ederek gidecekti. Bizde başka araçlarla Pazarcık-Gölbaşı-Çağlayancerit’in kuzeyinden, Ayran dağına ve Engizek dağlarına güneyden sızacaktık. Operasyonun çıkış noktası Nurhak olarak gösterilecek telsizden açık muhabere yapılacaktı. Piyade birlikleri ile Çoğulhan Komando bölüğü Kuzeyden Şerbent köyünden ve Yılan ovasından Engizek dağlarına sızacaklar, Teröristleri arkadan takip eder gibi yapacaklardı. Amaç teröristlere sağ gösterip sol vurmaktı. Bu fikrin Hamdi Üsteğmen çıktığını hepimiz biliyorduk.

Operasyona bizimle birlikte K.Maraş Polis Özel Harekat Şubesine bağlı timlerde katılacaktı. Polis Özel Harekat Timleri genelde kırsal alandaki operasyonlara katılmaz şehir merkezindeki operasyonlara katılırlardı. Zaman zaman kırsal alandaki büyük operasyonlara dahil edilirlerdi.

Güneyden ve doğudan teröristleri takip eder görüntüsü verecek birlikler devamlı telsiz muhaberesi yapacaklar, operasyonun ağırlık noktasının, doğu ve güneyden başladığı hissi verilecekti. Bizler ise zorunlu olmadıkça telsiz muhaberesi yapmayacaktık. Telsiz susması yapacaktık.

Pazarcık, Çağlayancerit üzerinden hiç muhabere yapmadan, Küçükcerit kasabasına vardık. Burası Engizek dağlarının kuzeyde kalan bölümleriydi. Küçükcerit köyünde araçlardan indik. Burada bize katılan korucular ile birlikte dağlara tırmanmaya başladık.

Baharın gelmesiyle etraf yeşildi. Derelerden akan sular coşkundu. Dağın gölgede kalan bölümlerinde karlar erimemişti. Kışın rüzgarın etkisiyle çukurlarda yığılan karın kalınlığı yer yer 15- 20 metreyi buluyordu. Karın bittiği yerde toprakta çiğdemler, bin bir çeşit çiçekler açmış etraf renk cümbüşüne dönüşmüştü. Zirvelere tırmandıkça kış koşulları etkili oluyordu. Yer yer tipi ile karşılaşıyorduk.

Tırmanış oldukça zordu. Sırt çantalarımız ağırdı. Yorulan patikadan çıkıp kenarda biraz soluklanıp tekrar devam ediyordu. Bazen topluca mola veriyorduk. Toplu mola verince herkes aynı anda durur, bulunduğu yerde istirahat ederdi. Molalarda sırt çantasını çıkarmazdım. Vücut ağırlığımı arkaya verir, arkaya doğru pat diye kendimi bırakır, bir yamaca çantamı destek yapar öylece dinlenirdim. Dinlendikten sonra kalkıp devam etmek zorlaşırdı. İntikal esnasında dağın zirvesine bakmamaya çalışırdım. Dağın zirvesine bakınca umudumuz kırılır, tırmanış bitmeyecekmiş gibi olurdu. Öncü olursak önce zirveleri gözetler daha sonra zirvelere doğru manevra yaparak ilerlenirdi. Elimiz her an tetikte olur, her an ateş yiyecekmiş gibi ihtiyatlı davranırdık.

Yaklaşık 12 - 13 saatlik tırmanma ve yürüyüşten sonra, zorda olsa dağın zirvesine ulaşıldı. Zirveden sonra bu seferde dağdan aşağı inilecekti. İnmek çıkmaktan daha zor olurdu. İnişlerde yük dizlere biner, vücudun ağırlığından dizler ve ayak bilekleri ağrırdı. Dağın Kuzey yamaçlarında Kar daha kalın toprak kısımlar daha azdı. İnişlerde karlı rampalarda karın üstüne oturur kayarak daha çabuk inerdik.

23 Nisan 1996 günü Engizek dağlarının Kuzey yamaçlarından aşağı inmiş, Ayran dağına tırmanmadan son molayı vermiştik. İnişten sonra Polis Özel Harekat Timleri korucuların kılavuzluğunda doğuya doğru yöneldiler. Bizlerde birkaç dakika sonra Ayran dağına tırmanacaktık. Biraz dinlenmiş, sohbete etmeye başlamıştık. Ayran dağına önce hangi timin öncü çıkacağını kararlaştırmaya çalışıyorduk.

Polislerin gittiği taraftan ateş sesleri gelmeye başladı. Daha sonra yoğun bir silah sesi ve roket patlamaları geldi. Telsizle ne olduğunu sorduk. Teröristlerin ateş açtığını ve çatışmanın başladığını öğrendik. Bütün yorgunluğumuzu unutup hızlı bir şekilde çatışmanın olduğu tarafa yöneldik. Askerlerin bazıları daha önce çatışma hikayeleri dinlemişler, uzaktan çatışmalara girmişlerdi.

Çatışmaya giren asker gururla nasıl çatıştığını arkadaşlarına anlatırdı. Çatışmaya girmek bir onur ve gurur meselesiydi. Timlerin çoğu uzun süredir hiç çatışma görmemişti. Ömür boyu anlatacakları askerlik anılarını bir an önce yaşamak ister gibi heyecanlı ve hızlı hareket ediyorlardı. Birbirleriyle yarışıyorlardı.

Normal şartlarda bir dereden geçerken botlarımızı ve pantolonlarımızı çıkarır, yada suyun derinliğine göre pantolonlarımızı sıyırırdık. Çatışma noktasına varmak için birkaç cılız dereden hızlı bir şekilde geçtik. Derenin derin yerlerinde diz üstüne kadar ıslandık. Dereyi geçen askerler bayram çocukları gibi gülüyorlar birbiriyle yarışıyorlardı.

Silah sesleri artık yakından geliyordu. Çatışma noktasına iyice yaklaşmış, havada seken merminin vızıltısından ürkmeye başlamıştık. Mermi sekince mevzi alıyor, yere yatıyor, dinleme yapıyor vızıltı geçince tekrar ilerliyorduk. Artık daha temkinli ilerlemeye başlamıştık. Az önce bayram çocukları gibi koşan askerler, temkinli hareket ediyorlar, kontrollü olarak ilerliyorlardı. Böyle durumlarda kontrolü ele almak ve liderlik göstermek gerekiyordu. Yoksa askerler ya korkuyla hata yaparlar, yada aşırı güvenle kendilerini feda edebilirler, korkak olmadıklarını arkadaşlarına göstermek için gereksiz manevra yaparlar, istenilmeyen üzücü olaya sebebiyet verebilirlerdi.

Polislerin bulunduğu yere yaklaşmıştık. Polisler mevzi almışlar, bulundukları tepe ile mevzi aldıkları tepe arasında bir dere yatağı vardı. Bu dereler Ceyhan nehrini besleyen derelerdi. Bahar aylarında coşkun akarlardı. Dere ile polislerin bulunduğu tepeden sert bir eğimle dere tabanı ve hemen derenin bitiminde güneyde tekrar sert çıkışı bulunan, yer yer ardıç ve meşe ağaçlarını bulunduğu kayalık küçük bir tepede teröristler vardı.



Teröristler görünmüyorlar, onlara ait naylon çadır, çuval, kazma, kürek vb. malzemeler uzaktan çıplak gözle seçiliyordu. Polislere doğru yaklaştığımızda kannas silahı ile üzerimize ateş açılmış, ilerlememizi durdurmaya çalışmışlardı. Mermiler çok yakınımıza kayalara ve toprağa düşüyor, bazı mermilerde tepemizin üstünden şaklayarak geçiyordu. Anlaşılan nişan alarak ve tek tek ateş ediyorlardı. Polislerle aramızda yaklaşık 100 metre vardı. Bazı polisler ateşe devam ediyorlar bazıları da arkada bizim gelmemizi bekliyorlardı.

Operasyonlarda bölgeyi bilen çevre köylerden Geçici Köy Korucuları Birliklere kılavuzluk yaparlardı. Her birliğe birkaç korucu verilir yolu tarif ederlerdi. Yol boyunca sohbet eder, gideceğimiz yerin ne kadar kaldığını sorardık. Her zaman çok yakın da, 1 sigara içimi kadar mesafe derlerdi. Oysa 1 paket sigara biter, yine de varacağımız noktaya varamazdık. Zaman ve mekan algılamalarımız farklıydı. Bizim yanımızda Operasyona bölgesinin haritaları bulunurdu. Fakat bazı tepelerin, köylerin, ovaların, Kom’ların, mezraların mahalli isimlerini onlara sorardık. Örgüt mensupları genelde mahalli lisanı ve mevkii adlarını kullanırlardı.

Bu operasyonda da polislere kılavuzluk yapan korucular vardı. Aslında bizler Teröristleri Ayran dağında bulacağımızı ve burada teröristlerle silahlı temasın sağlanacağını düşünüyorduk. Ayran dağı bölgenin en yüksek ve savunması en kolay dağlarından birisiydi. Teröristler açısından, güneyden ve kuzeyden gelen birlikleri erken fark etme, gerekirse temas kurmadan sıyrılma, yada temasa geçerlerse en iyi savunma yapılacak bir noktaydı. Geçmişte yakalanan ve teslim olan teröristlerin ifadesinde Ayran Dağını nokta olarak kullandıklarını biliyorduk. Teröristlerin eylemi yaptıktan sonra bu istikamete geleceklerini değerlendirmiş, onlardan önce Ayran dağına çıkmayı deneyecektik. Operasyon buna göre planlanmıştı.

Operasyon esnasında bir tepede mola verecekse tepenin zirvelerine fazla çıkmaz, suliyetimizin ufka düşmemesine dikkat ederdik. Polisler tepenin yamaçlarında mola vermişler, bir kaç polis ve korucu tepeye çıkmışlardı. Çıktıkları tepede derenin karşısında bulunan tepenin kendilerine bakan yamaçlarında bir gurubun naylon çadır kurmaya çalıştıklarını fark etmişler, karşıdaki gurupta onları fark etmiş, bir an durakladıktan sonra hem mevzi almaya, hem de ateş etmeye başlamaları ile birlikte çatışma başlamıştı.

İlk ateş esnasında mevzi alamayan birkaç terörist açıkta yakalanmış ve yere düşmüşlerdi. Sürünerek kaçmaya çalışmışlar, ancak açılan yoğun ateş nedeniyle fazla bir şey yapamadan etkisiz hale getirilmişlerdi. Mevzi almayı başaran teröristler tek tek ateş ediyorlardı. Manevra yapan veya sıçrayan birisine mutlaka ateş ediyorlardı. Akıllarınca akşama kadar oylayacaklar gece karanlığından yararlanarak kaçacaklardı.



Özellikle etkili atış yapan bir terörist, Kannas suikast silahıyla tek tek ateş ediyor, gözetleme yapmayı ve ateşi engellemeye çalışıyordu. Çatışmanın ilk dakikalarında polisler bütün mermilerini harcamışlardı. Bizlerin gelmesini bekliyorlardı. Polislerin taşıdığı silahın mermisi 5.55 mm. çapındaydı. Çünkü Amerikan yapımı M 16 Piyade tüfeği kullanıyorlar ve ağır silahları yoktu. Yedek mühimmat sorunları vardı.

Buna karşılık bizim Timlerde hem RPG 7 Roketatar vardı. Destek Timinde ise 60 mm havan topu vardı. Bizim gelmemizle rahatlayacaklardı. Teröristlerin bir el ateşine karşılık, polislerin hepsi aynı anda ateş ediyorlardı. Bu nedenle de akşama kadar sürecek bir çatışmada mermisiz kalma ihtimalleri vardı. Dört gözle bizi bekliyorlardı. Ancak tepede iyi mevzilenen bir terörist bizim yaklaşmamızı engellemek için atışlarını üzerimize yoğunlaştırdı. Ateş altında manevra yaparak açık bir alanı geçip tekrar yamaca tırmanıp polislerin bulunduğu tepeye gitmek gerekiyordu.

Yanıma makineli tüfekçiyi ve roketatarcıyı da alarak, manevra yaptım. Polislerin bulunduğu tepeye vardım. Tepedekiler ateşe devam ediyorlardı. Tepenin hemen alt kısımlarına bir kayalığa inen birkaç polis ve korucu mahkumda kalmışlar ve mermileri bitmişti. Sadece mevzi alıyorlardı. Bulundukları kayalık, hedefi cepheden görüyordu. Yanlarına indik. Bizi görünce sevindiler ve hemen hedefte gördükleri ve teröristlerin gizlendiği ağaç ve kayaları gösterdiler.

Roketatarı Ağrılı Tamer adında bir askerim kullanıyordu. Bize gösterilen hedeflere isabetli atışlar yaptı. Makineli tüfeği (MG3) Necati isimli Trabzonlu bir çavuşum kullanıyordu. O da isabetli şekilde gösterilen hedeflere atışını yaptı. Roket ve Makineli tüfek atışlarıyla hedefi baskı altına aldık. Silahların biri susuyor, diğeri başlıyordu. Gösterilen hedefler tamamen ateş altına alındı. Karşıdan cılız atışlar yapılıyordu. Bu cılız atışlar zaman zaman etkili oluyordu.

Makinalı tüfek ve Roket atışlarından sonra karşı taraftan atışlar kesiliyordu. Atışlardan sonra hedefi gözetlemek için dürbünle bakarken tekrar ateş etmeye başlıyorlardı. Anlaşılan kaçmaya fırsatları kalmamıştı. Yoksa kirişi kırdıkları gibi kaçarlardı.

Amaçlarının oyalama olduğunu biliyorduk. Ateşleri yoğunlaştırıyor ancak bir türlü karşıdaki ateşi susturamıyorduk. Bizim taraf sağlamdı. Kuzeyden gelen birliklerin yolu uzundu. Arkalarından yanaşmaya çalışacaklar, kıstırdıktan sonra teslim olmaya zorlayacaktık. O gün hedefe girmek gerekiyordu. Bir kişinin devamlı ateş etmesi nedeniyle yaklaşamadık ve hedefe girmek için yeterli zamanda kalmamıştı.

Akşam hava kararmaya yakın Çoğulhan Jandarma Komando Bölüğüne ait Timler 1-2 Km. kadar yaklaştıklarında, onlarda ateş yediler. Artık hava kararmak üzereydi. Bundan sonra yapılacak iş sabahı beklemek, gün ağarmasıyla birlikte hedefe girmekti. Teröristlerden ölenleri çıplak gözle görünüyordu. Çok şükür bizim kaybımız yoktu. Bunun için fazla zorlamanın anlamı yoktu. Hava kararınca Kobra helikopterler geldi. Ancak hedefe çok yakın birliklerin olması nedeniyle Ateş isteği yapılmadı.

Hava karardıktan sonra gün ağarana kadar hedefe aralıklarla ateş edildi. Akşam havanın kararmasıyla karşıdan ateş kesildi. Bahar ayı olmasına rağmen gece kar ve yağmur yağıyordu. Bu durumda teröristlerin işlerine geliyordu. Bizim görüş mesafemiz azalmıştı.

Gece Çoğulhan Komando bölüğüne ait timlerin bulunduğu tepelere birkaç el taciz atışı yapılmıştı. Anlaşılan sağ kalan teröristler çemberin boş kısmını tespit etmeye çalışıyorlardı. Açılan karşı ateşlerin nereden ve hangi mesafeden geldiklerini tespit edecekler, uygun olan pozisyonda çemberden sıyrılacaklardı. Gece 24 ten sonra terörist ateşleri kesildi.

Günışığıyla birlikte bir Tim Polislerden, bir Timde Bizim bölükten hedefe girmek için hazırlık yaptık. Yanımızı uzun ip ve kanca aldık. Dikkatli bir şekilde hedefe manevra ve sıçrama yaparak girdik. Hedefin içinde cesetler vardı. Taşların arasında, ağaçların dibinde çok sayıda terörist cesedi vardı. Cesetleri tuzaklama ihtimallerine karşılık dikkatli davranıyorduk. Kancayla cesedi bir tur çevirdikten sonra üstünü arıyor, üzerinde çıkan kimlik bilgilerinden kimlik tespiti yapmaya çalışıyorduk.

Özellikle bizlere akşama kadar ateş edilen mevziiyi aradım. Kuru bir ağacın dibindeki kayaların bulunduğu bir çukurdan ateş edilmişti. 500 yakın Boş kovan vardı. Mevziinin Piyade tüfekleriyle imha edilmesinin mümkünü yoktu. Avcı boy çukuru şeklinde bir oyuktu. Ancak tam tepesine düşecek bir havan veya el bombasıyla mümkündü. El bombası atış mesafesinden uzak olması, atılan havanlarında bu mevziiye isabet etmemesi nedeniyle bizleri oylamayı başarmıştı.

Aramadan sonra yapılan incelemede teröristler eylemden sonra hiç durmadan yürümüşler buraya kadar gelmişlerdi. Henüz yerleşememişler naylon çadır kurarken hazırlıksız yakalanmışlar. Gözcüleri Kuzeyden yapılacak bir operasyon beklediğinden, güneydeki bizleri fark edememişlerdi. Ölen teröristlerin kıyafetlerinde örgüt sembolleri vardı.

Sağ kalan birkaç kişi üzerlerindeki silahları toplayarak, gecenin karanlığından ve havanın yağışlı olmasından da faydalanarak çevirmeden sıyrılmışlardı.

Bu dağlarda sayısız eyleme imza atan vatan hainleri son eylemlerinde hiç beklemedikleri bir darbe almışlardı. Yaptıkları eylemin daha duyulmadan ve tepkisini ölçmeden derslerini almaları, Terörle mücadele eden bizlerin morallerini yükseltmişti. Zayiatın olmaması herkeste sevinç yaratmıştı.



Operasyondan dönerken köylüler evlerinde ne varsa bize ikram etmeye çalışıyorlardı. Hepsi ‘Allah hepinizi korusun’ ‘Allah Devlete Millete Zeval Vermesin’ diyerek dua ediyorlardı.

Bu tür çatışmalı görevlerden zayiatsız dönmek çok gururlu olurdu. Millete güven gelirdi. Devlet yanlısı vatandaşların gözlerinde sevinç oluşurdu. Askere ikramda yarışırlardı.

Bölükten içeri girdiğimizde göreve çıkmayan askerler ile karargahta görevli askerler bizleri sevinçle karşılarlar, herkes bir biriyle kucaklaşırdı. Bizler görevimizi yapmış vatan hainlerine unutamayacakları bir ders vermiştik.

Şehit öğretmenlerin naaşları toprakla kucaklaşmadan, kanlarını yerde koymamıştık. Şehitlerimiz memleketlerine vardıklarında, K.Maraş’tan bu haberin gelmesi belki onların geride kalanlarını biraz sevindirmişti. Ama her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yaktı.

Bu millet bu acıları yaşamaya alışıktı. Her karış toprağında Albayrak dalgalanan bu vatanda, o bayrağa göz diken, devletin yapısını değiştirmeye kalkan, millete cefa çektiren alçaklar, vatan hainleri ve işbirlikçileri de vardı. Yılanın kuyruğu yakalanmıştı. Yılanın başı o zamanlar Suriye’den örgütü yönetiyordu. Yılanın başı ezilmeden kuyruğu ezilince yaşamaya devam ediyor, yeni kuyrukları çıkıyordu. Şehitlerin kanı yerde kalmamıştı.

Bu çatışmadan sıyrılan hainlerin geri kalanı da birkaç gün sonra Adıyaman ili Gölbaşı kırsalında derslerini alacaklar, yapılan balistik incelemesinde üzerlerinde çıkan silahların, Öğretmenlerimiz şehit eden eylemde kullanıldıkları ortaya çıkarılacaktı.

Şehit olan öğretmenlerimizin isimleri Edirne Meriç’te Mersin Erdemlide, ve Kaman’da bir okula verildi. Onların isimleri ölümsüzleştirildi. Okullarında kendileri gibi idealist öğretmenler yetişiyor artık. Sonsuza kadar yaşayacaklar. Bu Millet fedakar çocuklarını hiçbir zaman unutmaz.

Katiller ise silahlarındaki kin ve nefret tohumlarını yine bu milletin evlatlarına çevirmeye devam ediyorlar. Ama unuttukları bir şey var. Bu fedakar millet nice evlatlarını vatan ve millet uğruna feda etti. Ama asla vatanlarını asla feda etmediler.

K.Maraş’ın kurtuluşunda, G.Antep’in kurtuluşunda ve nice vatan toprağının kurtuluşunda, yay yana, can cana kan verdiler, can verdiler asla vatanı vermediler. Dün dedelerimiz Çanakkale’de, Babalarımız Kıbrıs’ta, bugün bizler Doğu ve Güneydoğuda bu mücadeleyi devam ettiriyoruz.

Katil sürülerini destekleyenleri, onlara pirim verenleri, onları pohpohlayarak açıktan veya gizlice destek verenleri, onların katil cani yüreklerini okşayarak bebek katillerinin suç ortağı olanları asla unutmadık, unutmayacağız, unutturamayacağız.

Terörist olmak için eline silah alıp, öğretmen öldürmek, asker öldürmek, kundaktaki bebeklere silah sıkmak, yolları mayınlamak mı lazım? Bütün bunlara susarak destek verenler, onları kahraman, hak arayıcısı, özgürlük mücadelecisi vb. sıfatlarla katil ruhlarını okşayan aşağılık sürüleri nerdesiniz? Artık şeytan kalbinizi gizleyemiyorsunuz. Açığa çıktınız. Devlet imkanlarını kullanarak bu yüce milletin vergililerinden ödenen paralarla onlara şenlik yapanlar, sözde paçavralarıyla, sözde insan sıfatı taşıyan yüzsüz, yüzlüler neredesiniz. Açıklayın kendiniz gizlemeyin. Vicdanınızla baş başa kalırsanız eğer Çanakkale’yi okuyun, K.Maraş’ın kurtuluşunu okuyun, G.Antep’in kurtuluşunu okuyun. Okuyun kimden nasıl kurtulursunuz belki anlarsınız.

Sizler vatan haini yetiştirdikçe bizlerde idealist öğretmenler, Kahraman Mehmetçikler yetiştirmeye devam edeceğiz.

''An gelir, susmak ihanet olur...''
Martin Luther King


YERYÜZÜNDE YER BEĞEN, NEREYE DİKİLMEK İSTERSEN ORAYA DİKEYİM  
   
BUYUR BURDAN YAK  
 
 
47131 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol