SINIRBOZAN
MEVZUBAHİS VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR  
  ANASAYFA
  ATATÜRK
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -1-
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -2-
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -3-
  GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -4-
  BERİVAN
  ŞEHİT UZM.J.ÇVŞ. İBRAHİM ARMUT
  GAZİ ALBAY TAHİR ÇEBİ
  TÜRK SANCAĞI
  ŞEHİTLERİMİZ
  RESİMLER
  KİMİN İDAMI
  YILANIN KUYRUĞU
  ORADAYDIM
  ŞEHİT BABASI
  Sayaç
  ANKET
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İletişim
  ILGIN ŞEHİT HÜSEYİN AKSOY LİSESİ
  DİYARBAKIR
  UYDUDAN
  KARADAĞLI
  SU HAYATTIR, HAYATTA SU.
GİDİLEMEYEN TOPRAKLAR -2-

GİDİLEMEYN TOPRAKLAR -2-


''Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.''



Çelik kanatlı kuşun içinde havada süzülürken, Bazen bir tepenin yamacından, bazen bir kayalığın üstünden, bazen birliklerin üzerinden geçiyorduk. Geçen bahar, Mayıs ayında yapılan operasyonda geldiğimiz, 25 gün boyunca üs kurduğumuz, Direniş tepesi, şivi, keryaderi, mezi, zap, kampları ile Çiya Meluni ve Çiya Gambini tepelerinin yakınından geçiyorduk. Görünen her tepe, her vadi, her patika Türk askerinin kanıyla sulanmıştı. Son operasyonda Çiya Meluni ve Çiya Gambini tepelerinde verdiğimiz şehitler gözlerimin önüne geldi.



Çekiç Operasyonu Mayıs 1997 Zap Kampı Çıya Meluni Tepesi.

Çıya-Meluni tepesinde, Astsubay Alemdar ALBAYRAK’ı bir mayın hayattan koparmıştı. Kahpe mayın o kadar büyüktü ki rahmetlinin naaşını bir gece boyunca aramış bulamamıştık. Ertesi gün sabah 500 metrelik bir uçurumun dibinde bedeninin üçte birini bulmuştuk. Bir çok göreve beraber gitmiş sırt sırta vermiştik. Nişanlıydı evlilik planları vardı. Şemdinli, Derecik, Yeşilova, Balkayalar, Güney Dağları, Hisar tepede acı tatlı günlerimiz geçmişti. Sayısız çatışmaya girmişti. Güneydoğunun her dağında ayak izi vardı. Bingöl dağları, Diyarbakır dağları, Mardin dağları Tunceli dağlarında en azılı vatan hainleriyle çarpışmış Timinden çok sayıda şehit vermişti. Kırklareliliydi 24 yaşındaydı.


                Şehit Alemdar ALBAYRAK                         

Aynı tepede J.KOMD.ÇVŞ. Süleyma AŞKIN sızma girişimi sırasında mevzi içerisin düşen bir el bombasının üzerine vücudunu siper etmiş, arkadaşlarını kurtarmak için kendi canını feda etmişti. İzmirliydi 20 yaşındaydı. Şehitler kervanına onu da eklemiştik. İkisi de mert, dürüst insan gibi insanlardı. Daha hayatın baharında, hayallerini sevdiklerini, bırakıp gitmişler, onların rahat ve huzurlu yaşaması için kendi canlarını feda etmişlerdi. Aslında her tepede bir Mehmetçiğin kanı, bir ananın umudu, bir sevgilinin hayalleri gömülüydü. Bu topraklar ne cana, ne de kana doymuştu. İçimden gizlice tüm şehit Mehmetçikler için dua okudum.


Süleyman AŞKIN 1976/2

İzmir-Mordoğan-Çatalkaya




Timleri yeni görev yerine bırakan helikopterler, daha sonraki uçuşlarında gurubun kalan kısmını alacaklardı. Pilotlar, Diyarbakır Jandarma Hava Grup Komutanlığının pilotlarıydı. Birliklerimiz Diyarbakır’da yan yana olduğundan, birlik amblemimizden, silah ve teçhizatımızdan bizleri tanıyorlardı. Konuşmadan, gözlerimizle iletişim kuruyor selamlaşıyorduk. Görev bölgesinde bulunduğumuz tepelerden yakın noktalardan geçerlerse selamlama uçuşu yaparlardı. Onların bir selamı bütün yorgunluğumuzu unuttururdu. Bizi bir çataktan alırlar, öteki çatağa bırakırlardı. Bazen bir yaralının kurtarılmasına Bazen bir şehidin ateş altından çekilmesine, sıkışan bir birliğe takviye indirilmesine katılırlardı. Pilotların nazik ve kibar konuşmaları, bizleri bir anda yaşadığımız vahşi hayattan çok uzaklara alır götürürdü. Çelik kanatlı kartallarla, içindeki çelik yürekli pilotlarımızla gurur duyardık.

İçinde bulunduğumuz helikopter yarım saat kadar K.Irak semalarında uçtuktan sonra, Zap kampı üzerinden emniyetli uçuş hattından, Tuncer Üsteğmenin liderliğinde, Kanimasi adında küçük bir kasabaya indirildik.

İndirme yaptığımız bu yerleşim bölgesine yakın bir yerde ilk gözümüze çarpan bir kilisenin bulunmasıydı. Kilise dışarıdan göründüğü kadarıyla temiz ve bakımlıydı. Filmlerde gördüğümüz Avrupa kentlerinin kiliseleri gibi dışından muntazam görünüyor, ibadete açık olduğu dışarıdan bakınca anlaşılıyordu.

İndirme yaptığımız alana yakın köylerde konuşlanmış zırhlı birlikler vardı. Bu birlikler Silopi’den sınırı geçmişler, karayolundan buralara kadar ulaşmışlardı. Bir an şaşırmış ve afallamıştım. Sınırımızın hemen dibinde yaşayan halkın Müslüman olduğunu düşünürdüm. Yakın köylerde yaşayan, peşmergelerden bölgede Hıristiyanlarında yaşadığını öğrendim. Peşmergeler Kilisenin Türk Savaş Uçakları tarafından yanlışlıkla bir defa vurulduğunu daha sonra Misyonerlerin baskısıyla Türk Hükümetinin ödediği tazminatla tekrar onarıldığını söylemişlerdi.

Ne garip teröristlerin yakıp yıktığı boşaltılmış Kürt Köylerini görünce içimiz sızlar, yıkık evlerin arasında bazen kap kacak, bazen kırık bir lamba görürünce burada yaşayan insanların nerede ve hangi şartlarda yaşadığını merak ederdim. Beni en etkileyeni de boşaltılmış bir köyün hemen yakınındaki köy mezarlığı olurdu. İnsanlar terör ve savaş nedeniyle yaşadığı toprakları, evleri, tarlasını, bahçesini bırakıp gitmişlerdi. Mezarlıklar öylece duruyordu. Yaşanan savaşa ve insanlık ayıbına şahit oluyorlardı. Irak içlerinde bazı köy mezarlıklarında haç işaretli mezarlarda görüyorduk. Aslında bu mezarların eski olduğunu düşünürdüm.

Her evin her ocağın aslında bir hikayesinin olduğunu bilir teröre ve savaşa içimden bin kez lanet okurdum. Ama kiliseyi ve orada yaşayan Hıristiyanların hayatlarının pek değişmediğini görünce savaşında adaletsizliğini, Avrupalı misyonerlerin boş durmadığını, PKK’ya neden destek çıktıklarını bir kez daha anlardım.

Tüm insanların eşit yaşamasını ve insanca yaşamasını istemeyen güçlerin, dünyanın her yerinde olduğu gibi bu coğrafyada da fakir halkın sırtına bindiğine gözlerimle şahit olurdum. Bu ister sınırın bu tarafında olsun, ister öbür tarafında olsun hiç fark etmiyordu.

Pkk’yı destekleyen onu taşeron olarak kullananların, dillerine doladıkları sözde Kürt sorunu diye halka yutturmaya çalıştıkları politikalarının, Irakta da işlediğini görüyorduk. Halk fakir, perişan ekmeğe muhtaç bir halde hayat sürerken, K.Irak Kürt bölgesindeki sözde aşiret ağaları veya yöneticilerinin Japon malı arazi taşıtlarına bindiklerini görüyordum.

K.Irak’ın rantını elinde bulunduran, Barzani’nin Peşmergelerini de yakından tanıma fırsatı bulmuştuk. Sözde ordu hizmetini yapan bu insanların eğitimsiz, sadece silah kullanmasını bilen insanlar olduğunu, bu silahı bu gün PKK’ya çevirenin yarın bize de çevirebileceğini düşünüyordum. Sözde ordularının başına Barzani kendi akrabalarını komutan olarak atamıştı. Bir operasyonda Yüzbaşı olanı bir dahaki operasyonda Albay veya General olarak karşımıza çıkardı.


             K.Irak Barzani Peşmergeleri.                      


Peşmergelerin içerisinde Türkçe bilen Azeriler vardı. Azeriler, kendilerinin İrandan kaçan rejim muhalifleri olduklarını, parayla askerlik yaptıklarını anlatırlardı. Her operasyonda 10-20 dolar gündelikle peşmergeye askerlik yaptıklarını, PKK’nında zaman zaman sınır Karakollarımıza saldırılarında bu tip kiralık askerleri kullandıklarını ama kendilerinin Türk Karakollarına saldırılara katılmadıklarını söylerlerdi.

Peşmergelerde ne düzen vardı, ne de disiplin. Kendi aralarındaki haberleşmeyi havaya silah atışıyla yaparlar, ses disiplinine uymazlardı. (Bir atış toplan, iki atış hızlan, üç atış tehlike var.) Yanlarında yufka ekmek, domates yada peynir gibi aperatif yiyecekler bulunurdu. Onlarla karşılaştığımızda bize çay demlerlerdi. Bizde onlara sırt çantamızda bulunan kumanyalardan (dardanel ton balığı, barbunya pilaki, yaprak sarma, kuru fasulye v.b.) verirdik. Aralarında Türkçe bilenlerle yaptığımız sohbetlerde, hepsinin bir fırsatını bulup Türkiye üzerinden Yunanistan’a oradan da Avrupa’ya kaçma hayallerini dinlerdik. Anlaşılan onlarda bıkmışlardı bu coğrafyada yaşamaktan. Beklide sistemli olarak bıktırılmışlardı.

İşte bu adamlarla ortak operasyon yapacaktık. Yapılan antlaşmalar gereği, amaçları sadece bulunan silah ve malzemelerden pay almaktı. PKK ile savaşmak yerine, ya karşılaşmamayı yada kaçmayı seçtiklerini görüyorduk. Ne yazık ki Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip ülkesinin insanlarının, hala ilk çağ insanları gibi ganimet peşinde koşmasını yadırgardık. Ama Barzani’ye yakın adamların lüks jiplerle bu topraklarda gezdiklerini görürdük. Bu ikilem her zaman karşımıza çıkar feodal düzenin acımasızlığı yine halktan ve onun çocuklarından çıkarılırdı.




Helikopterler yeni gelen timleri indiriyor, kalan timleri almak için tekrar havalanıyordu. İndirme yaptığımız noktada tüm hazırlıklar bitmiş, kumanya ikmali yapmıştık. Kalan timlerde sortiler halinde bize katılmışlardı.

Peşmergelerin kılavuzluğunda, dar sık ormanlık bir geçitten geçip, dağlara doğru tırmandık. Peşmergeler önden gidiyordu. İlerlerken bir veya iki kişiyi öncü göndererek keşif yapıyorlardı. Keşif için giden grup tepenin emniyetini alıyor, daha sonra kalan kısmı devam ediyordu. Bu şekilde ilerleyerek hava kararmaya başladığında Dinazor kayalıklarına vardık. Gece ilerleme zorlaştığı için Dinazor kayalıklarında üs tesis ederek geceyi burada geçirdik.

Günün ağarmasıyla birlikte ilk güneş ışıklarıyla harekete geçtik. Hakkari ili Çukurca ilçesi güneyinde, sınırdan 10-15 km içeride, Kanimasi ile Amedya şehirleri arasında, Parasiya dağıyla, Metina dağının birleştiği boyuna vardık.

Doğuda Parasiya dağı, batıda Metina dağı vardı. Jöh grubu ve Jandarma Komando Timleri bir tepeye Peşmerge grubu diğer tepeye yerleştik.

Bizler kale gibi mevzi yaparken hemen yanımızdaki tepede konuşlu bulunan peşmergelerin mevzi yapmadıklarını görüyorduk. Bir ateş yakarak çevresine toplanıyorlardı. Geceyi geçirmek için hazırlık yapıyorlardı. Grup Komutanı peşmergelerin bu disiplinsiz davranışlarını, ses ışık disiplinine uymadıklarını bildiği için aynı tepede konuşlanmamızı istemedi. Sadece irtibat için bizden bir unsur onlarla kaldı. Onlardan da birkaç kişi bizim bulunduğumuz tepede kaldı.

Sabah olduğunda bulunduğumuz alanın, PKK terör örgütünün kampı olduğunu anlamıştık. Kamp içerisinde arama tarama faaliyeti yapıyorduk. Yer yer ağaçların altına yapılmış taş mevziler, avcı boy çukurları, tahkim edilmiş taş mevziler, ateş kalıntıları, kadın ve erkek çamaşır eskileri, lastik ve mekap ayakkabı eskileri, boş yağ tenekelerinden yapılma su kazanları bulduk. Kazanların bulunduğu yeri banyo olarak kullanmışlardı. Kayaların arasında küçük bir mağarayı kütüphane olarak kullanmışlardı. Kütüphanede örgüte ait kitaplar, fotoğraflar ve dokümanlar vardı. Ağaçların arasında yatma yerleri yapılmıştı.

Arama sırasında bir unsur 5000 adet 14.7 lik (doçka) uçaksavar mermisi buldu. Bulunan mermiler yanımızdaki peşmergelere teslim edildi. Yine toprağın altına gizlenmiş bir malzeme deposunda ele geçirilen un çuvalları, kumaş topları ve dikiş makineleri kayda geçirilerek peşmergelere teslim edildi.

Aynı bölgede sık meşe ağacı demeti içerisinde 3 adet MKE yapımı G-3 piyade tüfeği bulundu. Muhtemelen daha önce basılan sınır karakoldan veya şehit edilen askerlerimizden gasp edilen silahlardı. Bu silahlar araştırılmak için üs bölgesine gönderildi.



Ele geçirilen silah mühimmat ve yiyecekler sayılarak kayda geçiriliyor, daha sonra peşmergelere teslim ediliyordu. Bölgenin boş olmadığı ve her taşın veya ağacın altında bir terörist kalıntısının bulunması nedeniyle aramanın çapını genişletiyorduk.



DEVAMINI OKU

YERYÜZÜNDE YER BEĞEN, NEREYE DİKİLMEK İSTERSEN ORAYA DİKEYİM  
   
BUYUR BURDAN YAK  
 
 
47207 ziyaretçi
" width="1" height="1" hidden="true" loop="true" autostart="true"> Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol